Saturday, October 21, 2006

ROMA HUKUKU DERS NOTLARI

Roma Eşya Hukuku

Eşya Hukuku

Kişilerin mal ve eşyalar üzerindeki egemenlik hakları dolayısıyla birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen kurallar bütünüdür.

Ayni Haklar

Üzerinde hakimiyet kurulabilen sınırları belli ,hukuken bağımsız nitelikte mallar üzerindeki mutlak haklara ayni haklar denir.Ayni haklar eşya hukukunun temel konusunu oluşturur.Ayni haklar kişilere mallar üzerinde doğrudan doğruya ve herkese karşı ileri sürülebilen mutlak egemenlik sağlayan haklardır.Ayni hak , kişiye iki tür yetki sağlar.
<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Kişiyle mal arasında doğrudan doğruya sağladığı yetki (iç yetki – olumlu yön)
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->Kişinin sahip olduğu malı dolayısıyla dışa karşı kullandığı yetki ( dış yetki – olumsuz yön )

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Mülkiyet Hakkı

En geniş ayni haktır. Mülkiyet hakkı dışındaki ayni haklar “ Sınırlı Ayni Haklar” olarak tanımlanır.
Ayni Haklar , mal sahibi ( aktif Suje) ile üçüncü şahıslar (pasif suje) arasında kurulmuş bir münasebetten değil , akitif suje ile mal arasında kurulmuş münasebetten doğarlar.
Ayni hakları herkes ihlal edebilir. Bu hakları ihlal eden kimseye karşı bir ayni dava ( actio in rem ) açılabilir.

Mülkiyet Hakkı 3 Tür yetkiyi içerir.

<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Kullanma Hakkı ( Usus)
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->Semeresini Alma Hakkı ( Fructus)
<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->Kötü Kullanabilme Yetkisi – Tasarruf Hakku ( Abusus)
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

İntifa Hakkı

Kişilerin sahip oldukları malları kullandıktan sonra onların kazançlarını alabilme hakkına denir. ( Usus + Fructus)
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Ayni Hakları Şahsi Haklardan Ayıran Özellikler

Kural :
“ Her ayni hak mutlak bir haktır; ama her mutlak hak ayni hak değildir. Her şahsi hak nisbi bir haktır ama her nisbi hak şahsi hak değildir.

1- Hakkın ileri sürülmesi Bakımından Yapılan Ayrım

Ayni haklar herkese karşı ileri sürülebilirken , şahsi haklar yalnızca ilişkiye giren taraflara karşı yöneltilebilirler. Örneğin sınırlı bir atni hak olan intifa hakkı herkese karşı ileri sürülebilir.
Örnek:
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Ahmet Mehmete Mersin’deki portakal bahçesi üzerinde 10 yıl süreli intifa hakkı tanıyor. Mehmet 10 yıl boyunca bu bahçeleri kullanır ve semerelerinden faydalanır ve bu hakkını herkese karşı ileri sürebilir. Ahmet 10 yıllık süre dolmadan evvel bahçenin ürünlerini kendisi topladığı taktirde Mehmet Ahmet’ten topladığı ürünleri kendisine devretmesini talep edip bunun için dava açabilir.
Ahmet Mehmet’in izni olmadna bahçeyi Ali’ye kiralarsa bu durum Mehmet’i bağlamaz. Bu durumda Mehmet Ali ‘den bu hakkı geri vermesini talep edip bunun için dva açabilir.
Mehmet’in intifa hakkının hükümsüz hale gelmesi için 10 yıllık sürenin tamamlanması gereklidir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Örnek:
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
M, Bahçesini N’ye 10 yıl süre ile ürünün semeresinden yararlanması için kiralıyor.( Hasılat Kirası) N, 10 yıl boyunca semerelerden yararlanıyor. Burada N’in hakkı şahsi bir haktır ve yalnızca M’ye karşı ileri sürülebilir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
10 Yıllık süre dolmadan evvel M bahçeyi K ‘ya kiralarsa M , K’ya karşı herhangi bir talepte bulunamaz.Çünkü hakkı şahsi bir haktır ve şahsi haklar yalnızca ilişkinin taraflarını alakadar eder.
M 10 yıllık süre tamamlanmadan bahçesini P’ye satarsa P mülkiyet hakkına dayanarak N’nin hakkına son verebilir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Sonuç:

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Bir ayni hakla şahsi hakkın karşılaştığı durumlarda ayni hak üstündür. İki Ayni hak veya iki şahsi hakkın karşılaştığı durumlarda ilk önce kazanılmış hak korunur ve üstün tutulur.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
2 – HAKKIN ÇİĞNENMESİ BAKIMINDAN YAPILAN AYRIM
Ayni haklar herkese karşı ileri sürülebildiği için herkez tarafından ihlal edilebilir;ama şahsi haklar yalnızca hukuki ilişkiye giren taraflarca ihlal edilebilir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
3- HAK KONUSUNDA EGEMENLİK BAKIMINDAN YAPILAN AYRIM
Ayni haklarda hak sahibi malik ve hakkın konusu olan eşya olmak üzere iki unsur vardır.
Şahsi haklardaysa hak sahibi , yükümlü ve hakkın konusu olan mal olmak üzere 3 öğe bulunur.
Ayni Hak sahibi sahip olduğu mal üzerinde DOĞRUDAN DOĞRUYA ve MUTLAK egemenlik hakkına sahipken , şahsi haklar kişilere mallar üzerinde dolaylı egemenlik sağlar.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->4- <!--[endif]-->HAKKIN NİTELİĞİNİN DEĞİŞMESİ BAKIMINDAN YAPILAN AYRIM
Ayni haklarda hakkın niteliğinin değişmesi hakkın konusunu direk olarak etkiler. Şahsi haklarda ise hakkın nitelik değiştirmesi , hakkın konusunu dolaylı olarak etkiler.

AYNİ HAKLARIN ÖZELLİKLERİ

<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->AÇIKLIK (ALENİLİK)
Ayni haklar herkese karşı ileri sürülebildiğine göre o zaman bu ayni hakkın konusu olan eşyanın ,kimlerin ayni hakka sahip olduğunun , bu hakkın sınırlarının vs. herkes tarafından bilinmesi gerekir. Bir eşyanın kime ait olduğu kural olarak herkesce bilinmelidir. Bunu kesin olarak bilmek zordur. Bunu biraz olsun kolaylaştırmak için eşyanın türüne göre iki yol geliştirilmiştir.
<!--[if !supportLists]-->a) <!--[endif]-->Menkul ( Taşınır) Mallar
Menkullerde kimin malik olduğunu anlamak için zilyedlikten hareket edilir.Zilyedlik bir eşyanın fiilen kimin hakimiyetinde olduğunu gösterir.Taşınır bir eşyayı fiilen kim kullanıyorsa zilyedi de odur.
<!--[if !supportLists]-->b) <!--[endif]-->Gayri Menkul ( Taşınmaz) Mallar
Kimin malik olduğu tapu sicillerinden anlaşılır. Roma’da aleniyet tapu siciliyle değil , çok sıkı merasimli törenlerle sağlanıyordu.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->SINIRLI SAYI ve TİPE BAĞLILIK (Numerus Clausus)
Madem ki ayni haklar herkese karşı ileri sürülebiliyor; bunlar herkes tarafından ihlal edilebiliyor öyleyse bu ayni hakların hem sayıları belli olmalıdır, hem de herbirinin sağladığı yetkilerin nitelikleri ve bunların ne tip yetkiler olduğunun bilinmesi gerekir. Çünkü kendi kurallarımız ile ayni hak oluşturamayız. Buna mutlaka hukuki değerler kazandırılmış olmalıdır.
<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->BELİRLİLİK ( MUAYYENLİK)
Ayni haklar herkese karşı ileri sürülebildiği ve herkes tarafından ihlal edilebildiği için bu hakların konusunun herkes tarafından belirgin bir şekilde bilinmesi gerekir. Konusu belli olan ayni haklar rahatça kullanılabilirken konuları muğlakta olan atni haklar , konuları belirginleştikten sonra kullanılabilir.
Ayni hakkın konusu üzerinde bir bütünlük sağlanmışsa o bütünü oluşturan ayrı ayrı parçalar üzerinde tek mülkiyet vardır.
Örneğin ; Bir beygir üzerindeki ayni hak , onun tüm uzuvlarıyla bir bütündür.Atın kulağı birinin mülkiyetinde ; kuyruğu diğerinin mülkiyetinde olamaz.
<!--[if !supportLists]-->4- <!--[endif]-->OLUMSUZ YÜKÜMLÜLÜK ( MENFİ MÜKELLEFİYET)
Ayni haklar hak sahibi dışındakilere olumsuz yükümlülük ( pasif yükümlülük ) yükler.Hak sahibi ile eşya dışında kalan üçüncü şahıslar bu ilişkiyi ihlal edemezler. İhlal etmeleri bir haksızlık kabul edilir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

AYNİ HAKLARIN KONUSU

Ayni hakların konusundan bahsedilirken şey;eşya;mal;ayn gibi kavramlar yer alır. İlk önce bu kavramları açıklayalım

Şey:

İnsan düşüncesinde ,insan varlığı dışında ,bağımsız birim olarak kabul edilen maddi veya maddi olmayan her türlü değerlerdir.Ay,yıldız, vs. gibi değerlerin ekonomik değeri yoktur. Bazı şeyler bazı ihtiyaçları karşıladğından ekonomik değerleri vardır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Mal:

İnsan ihtiyacını giderdikleri için değişim ve tüketim değerleri olan şeylerdir.Beş duyu organımızla algılayabildiğimiz mallar maddi mal; varlıkları ancak zihinsel olarak kabul mallar da zihni olmayan mallardır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Eşya ( res)

Ayni hakların konusunu oluşturabilecek malların genel isimleridir.Res, eşyanın Roma’daki adıdır. Eşya , şeylerden oluşmuş çoğul bir ifadedir.
Eşya kavramı , Roma’da daha dar anlamda kullanılmıştır.Bunun nedeni Roma da maddi varlığı olmayan malların eşya kavramı dışında tutulmasıdır. Çağdaş hukukumuzda ise hem maddi hem de maddi olmayan mallar ayni hakkın konusunu oluşturabilir.
Roma ‘da eşya olarak kabul edilen bazı şeyler çağdaş hukukumuzda eşya kabul edilmediğinden dolayı ayni hakkın konusunu oluşturmazlar. Örneğin :Köleler
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

ROMA HUKUKU’nda AYNİ HAKLARIN KONUSU

Roma Hukuku’nda ayni hakların konusu res ( eşya) dır. Roma Hukuku’nda RES :
  • Şey karşılığı
  • Maddi Mal karşılığı
  • Mal Karşılığı
  • Eşya ;ayın karşılığı
Olarak kullanılmıştır.

Roma Hukuku’ndaki Res’ in özellikleri

A – Hukuki anlamda bir eşyadan bahsetmek için , kişinin egemenliğine konu olması lazımdır
B - Egemenlik hakkının kurulabilmesi için , o eşyanın sınırlarının belli olması gerekir.
C – Eşyanın ekonomik bir değeri olmalıdır.
D- Eşya maddi bir mal olmalıdır.
E- Eşya insan varlığının dışında olmalıdır.Bu şart çağgaş hukukumuzda da geçerlidir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Malların Ayrımı

<!--[if !supportLists]-->A- <!--[endif]-->AYNİ HAKLARIN KONUSUNU OLUŞTURMAYAN MALLAR ( RES EXTRA COMMERCIUM)
Bunlara ticarete uygun olmayan ya da mülkiyetin konusunu oluşturmayan mallar da denir. Belli başlı iki gruba ayrılırlar:
  • Doğal Nitelikleri gereği ayni hakların konusunu oluşturmayan mallar:
Hangi malların ayni hakların konusunu oluşturabileceği , hangi malların oluşturamayacağının tesbiti hukuk düzenlerince yapılır.
<!--[if !supportLists]-->a) <!--[endif]-->Maddi varlığı olmayan Mallar
Maddi varlığı olmayan mallar ayni hakların konusunu oluşturamazlar. Fakat bu durumun bazı istisnaları da olabilir. Ayni hakların konusunu oluşturacak malların kazanılabilmesi , devredilebilmesi ve ekonomik değerlerinin olması gerekir. Maddi olmayan bir mal eğer bu özelliklere sahipse pek tabi ayni hakların konusunu oluşturabilr.
<!--[if !supportLists]-->b) <!--[endif]-->Üzerinde Egemenlik Kurulamayan Mallar
İnsan gücüyle ulaşılma imkanı olmayan ve üzerlerinde fiili egemenlik kurulamayan mallar , ayni hakların konusunu oluşturamazlar. Ay,güneş vs Roma ‘da ve bugün de ayni hakların konusunu oluşturamazlar.
<!--[if !supportLists]-->c) <!--[endif]-->İnsan Vücudu
İnsan vücudu asla ayni hakların konusunu oluşturamaz.Hiçbir şekilde ayın ve eşya olarak kabul edilemez ; fakat insan vücuduna sonradan eklenen takma kirpikler , peruk vs gibi teferruatlar ayrıca ayni haklara konu olabilirler.
Ahlaka ve yasalara ters bir biçimde ,ticari gayelerle alınıp satılan insan vücudunun bazı organları ayni hakkın konusu olamaz.Fakat insan sağlığı gereği , ahlak ve hukuk kuralları çerçevesinde bir şahıstan alınıp bir diğerine nakledilen bir organ ayni hakka konu olabilir.
Kişinin hangi nedenlerle öldüğünün ortaya çıkarılması veya kesin olarakölüp ölmediğinin tespit edilmesi için ceset üzerinde yapılan müdahalelerde de insan vücudu ayni hak konusu dışındadır.
Romada köleler aile evlatları ve yabancılar ayni hakka konu olabiliyorlardı.
<!--[if !supportLists]-->d) <!--[endif]-->Ayni Bütünlük , Mal Topluluğu , eşya Birliği
Mal topluluğu , eşya birliği ve ayni bütünlük küçük küçük parçaların biraraya gelmesi ile oluşan mallardır. Bu tür malların ticareti ancak bir bütün olarak yapılabilir. Bu açıdan mallar 3’e ayrılıyor.
<!--[if !supportLists]-->i) <!--[endif]-->Basit Mal
Hukuk tarafından onu oluşturan unsurlar yönünden sadece bölünmez bütün olarak kabul edilen mallardır.( Köle, at, taş, bardak vs) Bu mallar yalnız bir maddeden meydana gelir.
ii) Birleşik Mal
Birden fazla basit malın birbirinden ayrılmaz şekilde birleştirilmesiyle oluşan , hukuken ayrı bir varlık haline gelmiş olan maldır. (Radyo ,ev, dolap, gözlük vs)
Birleşik malı meydana getiren basit mallar bu birleşmede bağımsız niteliklerini kaybederler.Birleşik malın unsuru olan basit mallar bu birleşmeden önce farklı kişilere ait olabilir.Fakat birleşmeden sonra bu malın mülkiyeti bir kişiye ait olur. Örneğin; bir marangoz dolap yaparken başkasına ait çivileri kullanmış bile olsa , dolabın sahibi çivilerin de maliki sayılır.Ancak o birleşik mala sonradan eklenen,süs olsun (teferruat) diye takılan fazladan , ekstra mallar birleşik mal ile bütünleşmezler, bağımsızlıklarını korurlar. Çünkü o teferruatların olup olmaması birleşik mal için önemli değildir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Teferruat: Bir malın , bağımsızlığını kaybetmeden başka bir mala devamlı olarak tahsis edilmesi ve takıldığı malın işlevini yerine getirmesinde yardımcı olan fazladan maldır.Teferruat Mallar taşınır nitelikte mallardır.Örneğin bir gözlüğün kılıfı vs.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Mütemmim Cüz: Birleşik malı meydana getiren basit mallara denir.Mütemmim cüzlerin oluşturduğu birleşik mal asıl maldır. Mütemmim cüzler asıl eşya ile birlikte , bir bütün olarak karşı tarafın mülkiyetine geçerler. Örneğin bir gözlüğün camı , çerçevesi , vidaları gözlüğün mütemmim cüzleridir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Mütemmim Cüzün şartları :
<!--[if !supportLists]-->1) <!--[endif]-->Mütemmim Cüz ile asıl şey arasında işlevsel bir bağ olmalı
<!--[if !supportLists]-->2) <!--[endif]-->Bu bağlılık tamamen maddi bir bağ olmalı ve koparılamaz olmalı
<!--[if !supportLists]-->3) <!--[endif]-->Bu bağlılık devamlı olmalı
Semereler mütemmim cüzün özel bir çeşididir.Semereler bir malın devamlı olarak meydana getirdiği ürünlerdir.Semereler ikiye ayrılırlar.
<!--[if !supportLists]-->i) <!--[endif]-->Doğal Semereler ( koyunun yünü , ineğin sütü vs.)
ii) Hukuki Semereler ( Kira sözleşmelerinden alınan kira gelirleri vs.)
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Ayni Bütünlük , Mal topluluğu
Belirli bir sosyo-ekonomik işlevi yerine getirmek için biraraya getirilmiş mal topluluğudur. ( Örneğin ; takım elbise , yemek takımı vs.)
Bu mal topluluklarının herbiri ayrı ayrı bağımsızdır ve ayrı ayrı hakların konusunu oluşturabilir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
I - HUKUK DÜZENLERİ GEREĞİ AYNİ HAKLARIN KONUSUNU OLUŞTURMAYAN MALLAR ( Res extra commercium iuris)
Bu tür mallar ikiye ayrılır.
<!--[if !supportLists]-->a) <!--[endif]-->Res extra commercium divini iuris
İlahi hukuk tarafından mamelek dışında bırakılmış ve ayni hakların konusunu oluşturmaktan uzak tutulmuş mallardır.Kendi aralarında üçe ayrılır.
<!--[if !supportLists]-->a. <!--[endif]-->KUTSAL MALLAR:
Dini amaçlarla ibadet için yapılan mabetler ve bu mabetlere tahsis edilen mallardır. Bu mallar üzerinde ayni hak kurulamaz ve bu mallar hukuki muamelelere konu edilemezler. Bu tip mallar imparatorlar tarafından yapılan bir kutsama işleminden sonra mabetlere devredilirdi . (Bu kutsal mallar yalnızca savaşta esir düşmüş Romalıların fidyelerininin ödenmesi söz konusu olduğu zaman satılabiliyorlardı.)
<!--[if !supportLists]-->b. <!--[endif]-->DİNİ EŞYALAR
Bunlardan kasıt mezarlardır . Ferdi mülkiyete dahil olmayan araziler bu gruba giremez. Bu gruba giren arazi ise artık bir daha satılamaz.
Sahibi belli olmayan arazilere herkes ölülerini serbestçe gömebilirdi.
<!--[if !supportLists]-->c. <!--[endif]-->KUTSANMIŞ MALLAR
Bu tür mallar aslında mukaddes değildir. Bu mallar dini bir müeyyide ile korundukları için ilahi bir özellik kazanırlar ve ayni hak konusu dışında tutulurlar. Bunlar şehir kapıları , duvarları ve tarla hudutlarıdır.
II – BEŞERİ HUKUK GEREĞİ AYNİ HAKLARIN KONUSUNU OLUŞTURMAYAN MALLAR
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Bu tip eşyalar başlıca üç gruba ayrılırlar
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
1 - RES COMMERCIUM OMNIUM
Hiç kimsenin mülkiyetine dahil edilemeyen , herkesin serbestçe , ortak olarak yararlandığı mallardır. Hava, nehir , deniz , yağmur suları bu gruba girer. Bunlar ne özel mülkiyete ne de devletin mülkiyetine tabidir. Herkes bu gibi yerlerden serbestçe istifade edebilir. Devlet bir takım yasaklamalar getirmediği sürece denizden avlanan balıklar avlayanın olur.
Bu mallar da bazı özel durumlarda hukuki anlamda al haline gelebilir. Örneğin hastanelerde , deniz altında vs. kullanmak üzere bir tüpe toplanan hava da artık bir ekonomik değeri olduğu için mal sayılır.
Denizler ve hava dünya üzerinde yaşayan herkese ait olması gerekirken , devletlerin güvenlikleri dolayısıyla her devletin kendi kara suları ve hava sahanlığı belirlenmiş ve o devletin malı sayılmıştır. Hiçbir devlet bir diğer devletin kara ve hava sahanlığını ihlal edemez.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->RES PUBLICAE ( KAMU MALLARI )
Kamuya Roma halkına ait olan mallardır. Bunlar toplumun faydalanması için tahsis edilmiştir ve herkes bunlardan tahsis amacına uygun olarak yararlanır. Umumi yollar ve meydanlar , devamlı akan sular , liman gibi yerler bu gruba girer. Belli bir kişinin bu mallardan yararlanmasının engellendiği durumlarda şahsiyeti tecavüzü koruyan actio iniurarum veya interdictum açılabilirdi.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Kamu malları kendi aralarında üçe ayrılır.
<!--[if !supportLists]-->i) <!--[endif]-->Romalıların ortak kullandığı mallar
Kamunun ortak olarak kullandığı bu tip mallar üzerinde özel mülkiyet kurulamaz.Bu tip mallar ya doğada kendiliğinden oluşur ya da bir emek sarfedilerek elde edilir. Bu mallar bazı durumlarda özel teşebbüslere devredilebilir ya da özel bir malı kendi tekeline alır.
ii) Kamu Hizmetinin Görülmesine Yarayan Mallar
Okullar, hastaneler , bakanlıklar , vs. bu gruba girer.Bu tip mallar da ayni hak konusunu oluşturamaz.Devlet tarafından bazı koşullarda özelleştirilebilir.
iii) Herhangi bir Hukuki yolla devlet eline geçmiş ve Ekonomik değeri olan mallar
Devlet arazileri , ticari – sınai – ekonomik bazı kuruluşlar bu gruptadır. Devlet bu tip malları işleterek elde ettiği gelirlerle bir takım kamusal hizmetleri yerine getirir. Bu tip mallara Hazine Malları da denir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->RES UNIVERTATIS ( TOPLULUĞA AİT MALLAR )
Tiyatro , sirk gibi kamunun yararlanmasına açık olan yerlerdir. Bu mallardan yararlanmaya engel olma durumunda tine insan şahsiyetini koruyan dava ( actio iniurarum) ya başvurulabilir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->B- <!--[endif]-->AYNİ HAKLARIN KONUSUNU OLUŞTURABİLEN MALLAR ( Res in commercio)
Ticarete uygun olan mameleke dahil edilebilen mallar da denir. Bunlar da çeşitli gruplara ayrılabilir.
<!--[if !supportLists]-->a) <!--[endif]-->Doğal Nitelikleri bakımından ticarete uygun olan mallar
Beş duyu organıyla algılanabilen bir cismi olan mallar maddi mal , duyu organıyla algılanamayan , zihinde tasarlanılan mallar da maddi olmayan mallardır.Ayni hakların konusunu maddi mallar oluştururken bazı istisnai halledede maddi olmayan mallar da ayni hakkın konusunu oluşturabilirler.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Res Mobiles – Res Immobiles ( Menkul Mallar – Gayri Menkul Mallar )
Bu ayrırım eşyanın bir yerden diğer bir yere taşınabilme özelliğine göre yapılmıştır. Medeni kanunumuzun 632. Maddesinde “ Gayrimenkul mülkiyetinin mevzuu yerinde sabit olan şeylerdir.” Denilir.Bir yerden bir yere nakledilemeyen toprak parçaları ve onların ayrılmaz parçaları olan binalar , ağaçlar vs. taşınmaz mallardır.
Taşınmaz bir mal , bir kişinin mülkiyetinden bir diğer kişinin mülkiyetine geçirilirken tapu sicillerine bakılır. Tapu sicilinde kime ait olduğu bilinmeyen bir taşınmaz mal başkasının mülkiyetine geçemez.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Kendi kendine hareket edebilen köleler , hayvanlar ve insanlar tarafından yerleri değiştirilebilen mallar ise menkuldür. MK.md.686 ya göre “ Bir yerden diğer bir yere nakledilebilen eşya ile gayrimenkul mülkiyetine dahil olmayan ve denetim altına alınabilen ve edinilip kullanılabilen tabii kuvvetleri menkul mal olarak nitelendirilebilir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Roma da zamanla res mancipires nec mancipi önemini kaybederken gayrimenkul – menkul ayrımı önemli hale gelmiştir. Iustinianus hukukunda yalnızca gayrimenkul – menkul ayrımı geçerli hale geldi ve bunların mülkiyeti traditio (teslim) ile geçmiştir. Günümüzdeki tapu sicilleri sistemi Roma ‘da yalnızca Mısır eyaletinde vardı. Günümüze yer alan tapu sicilleri müessesesi hukukumuza Cermen Hukuku’nun tesiri ile girmiştir.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Res Mancipi – Res Nec Mancipi
Roma devletinin ilk dönemlerinde yapılan en önemli ayrım budur. Ius Civile ‘e göre
-İtalya içinde bulunan arazi ve topraklar
-İtalya arazisi üstünde tesis edilen arazi irtifakları
-Köleler
-Yük ve çeki hayvanları ( at , eşek , katır , öküz ) Res Mancipi olarak kabul edilir.
Bunların dışında kalan diğer tüm mallar “ res nec mancipi “ sınıfına girer. Res Nec Mancipi mallar üzerinde mülkiyet hakkı talep edilemez. Bunlar üzerinde ayni hak iddia edilemez.
Çağdaş Hukukumuzda , taşınırlarda mülkiyetin kazanılması için tarafların aralarında anlaşmaları ve o malın zilyedliğinin karşı tarafa geçirilmesi gereklidir. Taşınmaz mallarda ise tapu siciline uyulması gerekir.Roma da ise res mancipi’lerin mülkiyetinin nakli sıkı şekil şartlarına bağlı olan Mancipatio – In Iure Cessio muameleleriyle gerçekleşiyordu. Res Mancipi’ler ise hiçbir şekle bağlı olmayan traditio işlemi ile devredilirdi. In iure cessio işlemi bazen res nec mancipi ‘lerin devrinde de kullanılır.
Iustinianus res mancipi – res nec mancipi ayrımını interpolatio’larla değiştirerek yerine menkul – gayrimenkul ayrımını getirmiştir.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Bölünebilen Mallar – Bölünemeyen Mallar
Bölündüğü zaman aynı değerde parçalar oluşmayan veya bölünme nedeniyle değer kaybına uğrayan mallar bu gruna girer. Malların bölünebilir veya bölünemez olmaları fiziki değil , hukuki ve iktisadi bir kritere dayanır. Hukuken birşeyin bölünebilir olması demek elde edilen her parçanın aynı içerik ve işlevi koruması demektir.
Bölünebilen mallar , sosyo – ekonomik fonksiyonları değişmeden ; ekonomik değerlerinde , özelliklerinde ve mahiyetinde herhangi bir değişiklik olmadan birden fazla parçaya bölünebilen mallardır.
Malın bölünmesi ile hakkın bölünmesi birbirinden farklıdır.Maddi olarak bölünemeyen bir mal üzerindeki mülkiyet hakkı paylara ayrılmış olabilir.Bu paylar değişik insanlara ait olabilir.( Müşterek Mülkiyet ) Bu durumda mal bölünebiliyorsa bölünerek malikleri arasında paylaştırılır. Bölünemiyorsa mal satılarak bedeli paydaşlar arasında taksim edilir.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Res Fungibiles – Res Nec Fungibiles ( Misli Mallar- Misli Olmayan Mallar )
Bu malların ayrımı , malların objektif niteliğine göre yapılmıştır. Günlük hayatta sayı ,ölçü ve tartı ile nesnel özelliklerine göre belirlenen mala “ misli mal” denir . (süt, yağ, pirinç,şarap...)
Misli olmayan mal , sayı ölçü ve tartı söz konusu olmadan , bireysel nitelikleri ile bağımsız bir varlığı olan ve özellikleriyle yeryüzünde tek olan mallardır.
Misli bir mal kullanıldıktan sonra misli olmayan bir mal haline gelebilir. Örneğin , bizim gidip kitapçıdan aldığımız bir kitap misli bir mal iken , biz o kitabı kullanmaya başladıktan sonra misli olmayan bie mal haline gelir.
Misli eşyada , bir mal diğerinin yerini sayı , ölçü ve tartı ile tutabilir. Örneğin 8 Yumurta ,3 metre kumaş vs. Ancak misli olmayan mal ise birbirinin yerine geçemez. Çünkü herbirinin özellikleri farklıdır. Örneğin ev,köle vs.
Misli mal – misli olmayan mal ayrımını nevi borcu parça borcu ile karıştırmamak gerekir. Genelde nevi borçları misli mallar üzerinde , parça borçları ise misli olmayan mallar üzerinde tesis edilir.
Misli mal – Misli olmayan mal ayrımı malın objektif vasfına göre yapıldığı halde nevi borcu – parça borcu ayrımında tarafların iradesi önemlidir.Taraflar iradeleriyle misli olmayan mallar üzerinde de nevi borcu oluşturabilirler.
Misli mal – misli olmayan mal ayrımı Borçlar Hukuku açısından önemlidir.Bu ayrım neticesinde Borçlar hukukunda iki tür borç ortaya çıkar.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->CİNS BORCU
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->PARÇA BORCU
Bir borcun konusu , ya borca sözkonusu olan malın cinsinin özelliklerine göre ya da bireysel özelliklere göre belirlenir.
Bir mal cinsinin özelliklerine göre bir borca konu oluyorsa ortada bir “Cins Borcu” bireysel özelliklerine göre borca konu oluyorsa ortada “Parça Borcu” söz konusudur.
Örneğin bir manava gidip iki kilo Mersin Portakalı almak istediğinizi sözlediğinizde ortada bir cins borcu vardır. Çünkü bizim için önemli olan yalnızca malın cinsi ve miktarıdır.Eğer manava portakalları elimizle işaret edip göstererek ve “ şu portakallardan iki kilo istiyorum deseydik ortadaki borç parça borcu olurdu.Çünkü burada bizim için önemli olan malın cinsi değil taşıdığı özelliklerdir.
Cins borcu misli eşyadan , parça borcu misli olmayan eşyadan oluşur denilse de bu kural sabit değildir. Yukarıdaki örneğimizde de görüldüğü gibi misli bir mal olan mersin portakalı hem cins borcuna hem de parça borcuna konu oldu.
Borçlunun borcu cins borcu ise , borcun konusu olan malın cinsi yeryüzünde bulunduğu sürece borçlu borcundan kurtulamaz. Parça borcunda ise borç konusu olan mal , borçlunun herhangi bir kusuru olmadan telef olursa borçlu borcundan kurtulur.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->ÿ <!--[endif]-->YAPILIŞ VE KULLANILIŞLARI GEREĞİ TİCARETE UYGUN MALLAR
* Dayanıklı eşya – Dayanıksız Eşya ( Tüketilebilen Mallar – Tüketilemeyen Mallar )
Kullanılmaları tüketilmeye bağlı mallara tüketilebilen mallar denir.Yağ, şarap, odun vs. tüketilebilen mallardır.Ev , at, köle, arazi , mobilya vs.
Tüketilebilen veya tüketilemeyen malların ayrımı intifa hakkında önemlidir.Ancak tüketilemeyen mallar intifa hakkının konusunu oluşturabilir.
Para da tüketilebilen bir mal sayılır.Paranın harcanması tüketilmesi demektir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
* Bağımsız Mallar – Bağımsız Olmayan Mallar
Bağımsız mal , birleşik mal ve mal birliği , eşya topluluğu bağımsız mal grubuna girer.
Bağımlı Mallar ise asıl şey ve müteferrik şey olmak üzere iki gruba ayrılır.
Asıl şey tek başına bağımsız bir varlığı olan mallardır.At,arazi,köle gibi... Müteferrik şey ( teferruat) , maddi ve hukuken bağımsız olmakla beraber , asıl maldan beklenen ekonomik yararın sağlanması için aslı mala tahsis edilmiş olan mallardır.
Asıl mala ilişkin hak ve muameleler , teferruatı bağlamaz. Bunun için tarafların rızaları önemlidir.Taraflar isterlese teferruatı da asıl mal ile beraber mülkiyete geçirebilirler.
Romalılar mütemmim cüzü bilmiyorlardı.Mütemmim cüz mahalli örf ve adetlere göre , asıl malın ayrılmaz bir unsuru olan , asıl mala bir zarar verilmedikçe ,ondan ayrılamayacak olan mallardır.Asıl mal üzerindeki mülkiyet mütemmim cüzü de kapsar.
<!--[if !supportLists]-->ÿ <!--[endif]-->MALLARIN SAHİPLERİNE GÖRE AYRIMI
<!--[if !supportLists]-->o <!--[endif]-->Kamu Malları – Özel Mallar
<!--[if !supportLists]-->o <!--[endif]-->Sahipli Mal – Sahipsiz Mal
Herhangi birinin mülkiyeti altında olan mallar sahipli mal ,sahibi belli olmayan mallar da sahipsiz maldır.Sahipli mallar da ; sahipsiz mallar da ayni hak konusu olabilir.
Sahipsiz mallar da terkedilmiş mallar ( daha önce birinin mülkiyetindeyken sahibi tarafından bırakılmış mallar ) ve hiç kimsenin mülkiyetine girmemiş mallar olmak üzere ikiye ayrılır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

AYNİ HAKLARIN ÇEŞİTLERİ

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Ayni Haklar

Mülkiyet Hakkı

Sınırlı Ayni Haklar

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Sınırlı ayni haklar klasik ve klasik sonrası dönemlerde farklı şekilde düzenlenmiştir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
KLASİK DÖNEM
IUSTINIANUS DÖNEMİ
1-Taşınmazlara ilişkin İrtifak Hakları
2-İntifa Hakkı
3-Kullanma Hakkı
4-Semerelerinden Yararlanma
5-Kölelerin Hizmetlerinden Yararlanma
6-Oturma Hakkı
7-Rehin Hakkı
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
1-İrtifak Hakları
a-Ayni İrtifaklar
b-Kişisel İrtifaklar
2-Rehin Hakkı
3-Üst Hakkı
4- Uzun Süre İcar Hakkı
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Mülkiyet Hakkı ( Dominium ,Proprietas)

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Bir mal üzerinde kurulan ve bazı sınırlar içine alınmış olan sürekli , tekelci bir tasarruf ve egemenlik sağlayan , ayni haklar içinde düşünebileceğimiz en geniş hukuki yetkileri sağlayan haktır.Mülkiyet hakkı , kişilere bir mal üzerinde iki türlü yetki sağlar.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Herkese karşı ileri sürülebilir
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Bir mal üzerinde kişiye doğrudan doğruya egemenlik sağlar.
Mülkiyet hakkı , mutlak haklardandır.Herkese karşı ileri sürülebilen , malikin izini olmadan başka hiç kimsenin kullanamayacağı tekelci bir yetkidir.Mülkiyet Hakkı , bu hakka konu olan mal var olduğu süre içinde devam eder.
Medeni Kanunumuzun 618. Maddesinde “ bir şeye malik olan kimse o şeyden kanun dairesinde dilediği gibi tasarruf etmek hakkına haizdir, haksız olarak o şeye zarar veren bir kimseye karşı ikame , istihkak davası ve her nevi müdahaleyi men edebilr,önleyebilir.” Denilmektedir.
Buradan iki anlam çıkar :
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Malikin hukuken ve fiilen herşeyi yapmaya yetkisinin olduğu ( Tasarruf Yetkisi)
<!--[if !supportLists]-->a) <!--[endif]-->Hukuki Tasarruf Yetkisi è Bir malın mülkiyetini başka kişiye devretme yetkisi kişiye devretme yetkisi
<!--[if !supportLists]-->b) <!--[endif]-->Fiili Tasaruf Yetkisi è Bir malı kullanma ve ondan yararlanma yetkisi
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Üçüncü şahısların ,kişinin mülkiyet hakkına tecavüz edemeyeceği
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Mülkiyet hakkı bazen iki tür yarar göz önüne alınarak sınırlandırılabilir:
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
1-Kamu Yararı ( Mülkiyetin olumlu yanı kısıtlanır)
Kamu Yararı için mülkiyetin sınırlandırılması ancak yasal yollarla yapılır.Kendi arazimiz üzerinde yapacağımız herhangi bir şey kamu düzenine aykırıysa , hukuki yollardan bunun yapımı engellenir.Kamunun menfaati , kişisel menfaatlerimizin önündedir. Kamulaştırma da bir tür kısıtlamadır. Kamulaştırma iki türlüdür.
İstimlak: Bir taşınmazın kamulaştırılmasıdır.
İstimval : Bir taşınırın kamulaştırılmasıdır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->Özel Yarar Düşüncesi ile
Herhangi bir taşınmazın maliki , taşınmazında kendi tasarruf yetkisini kullanırken komşusuna zarar verebilecek taşkınlıklardan kaçınmalıdır.Üçüncü kişiler mülkiyet hakkını ihlal edemeyeceği gibi malikler de üçüncü kişilerin hakkını ihlal edemez.Kişiler mallarını makul ölçüler içerisinde kullanalıdır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

ZİLYETLİK (POSSESSIO)

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Zilyedlik ; menkul veya gayri menkul mallar üzerinde fiili egemenlik sağlamaktır.Bir malı fiilen hakimiyetinde bulunduran kimse o malın zilyedi kabul edilir. Fakat zilyed olmak için yalnızca fiili egemenlik yeterli değildir, ayrıca zilyedlik niyetinin de olması gerekir. Yani zilyedliğin iki tane temel unsuru vardır.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Fiili Egemenlik
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Zilyedlik Niyeti (Bir malın kendi mülkiyetindeymiş gibi kullanma niyeti )
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Bu iki temel unsur haricinde ;
* Zilyedlik Maddi bir mal üzerinde olmalı
* Hukuk düzeni tarafından hukuki bir sonuca bağlanmalı
* Hukuk düzeni tarafından tanınmalı
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Zilyedlik mülkiyete karinedir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Zilyedlik Roma Hukuku’nda iki şekilde ortaya çıkar .
a) Zilyedlik : Roma da zilyedlik için fiili egemenlik ( Corpus) + Zilyedlik niyeti ( Animus rem sibi habendi ) gerekir.
b) Vazülyetlik : Burada yine fiili egemenlik unsuru aynen vardır ; fakat zilyedlik niyeti farklıdır. Buradaki zilyed malı başkasının malıymış gibi kullanma niyetindedir.Vazülyetliğe detentio da denir .
( Corpus) + (Animus rem alteri habendi )
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Örneğin bir arkadaşımız bize ait olan bir kitabı geri vermek üzere ödünç alıyor. Arkadaşımız o süre içinde vazülyettir çünkü fiili hakimiyeti vardır ve kitabı da başkasının malıymış gibi kullanır.

Zilyedliğin Kazanılması

Zilyedliğin kazanılması aslen veya devren olabilir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Zilyedliğin Aslen Kazanılması

Bir kimse başka birinin iradesi söz konusu olmadan sırf kendi iradesi ile , daha önceki bir zilyedliğe dayanmadan bir malı hakimiyetine geçiririse , zilyedlik aslen kazanılmış olur. Denizden tutulan balık üzerindeki zilyedlik , hırsızın çaldığı mal üzerindeki zilyedliği böyle iktisap edilmiştir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Zilyedliğin Devren Kazanılması

Zilyedlik malı daha önce zilyedliğinde bulundurulan kimse ile yapılan bir anlaşma neticesinde elde ettiğinde zilyedliğin devren iktisabı vardır.Tutulan balıkları balıkçıdan devralan alıcının zilyedliği devren iktisaptır.
Zilyedliğin devren iktisabı kural olarak teslimle gerçekleşirdi.Hem menkullerde hem de gayrimenkullerde önceki zilyedin malı yeni zilyede terketmesi ve onun da zilyed olma iradesi ile fiili hakimiyetini kendisi için tesisi gerekli ve yeterliydi. Roma hukukçuları zilyedliğin iktisabını çok sıkı şekil şartlarına bağlamıştı.Zilyedliğin iktisabı anında iktisap edilecek malın orada bulunması aranırdı.Daha sonraları bu şekil şartları yumuşatıldı ve belli bir sembolün karşı tarafa verilmesi şartı benimsendi.( Örneğin bir evin alım-satımı sırasında anahtarın karşı tarafa verilmesiyle evin karşı tarafa geçmiş sayılması )
Zilyedlik , kural olarak , mutlaka fiili hakimetin karşı tarafa geçirilmesi ile söz konusu olur. Bu durumun iki istisnası vardır:
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Kısa Elden Teslim

Zilyedliği devralacak olan kimse o malı zaten ariyet,vedia ,kira vb. gibi sebeplerle elinde bulunduruyorsa , malı geri verip tekrar teslim almaya gerek olmadan , sırf tarafların anlaşmasıyla ,yani zilyedliği nakletme ve zilyedliği devralma iradesiyle zilyedlik devren iktisap ediliyordu.Yani kısacası bir kimsenin vazülyet iken zilyed durumuna gelmesidir.
Örneğin : A, B’ye daha sonra geri vermek kaydıyla bir kazak ödünç veriyor, sonra ise kazağı geri almaktan vazgeçip bağışlıyor.Bu durumda ilk önce vazülyet iken sonra zilyed olmuştur.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Hükmen Teslim

Zilyedliği nakleden kimse yeni zilyedle yaptığı anlaşmaya göre malı başka bir hukuki sebebe dayanarak hakimiyetinde tutmaya devam ederse hükmen teslimden söz edilir. Yani burada da bir kimse zilyedken vazülyet oluyor.( Örneğin ; A, B ‘ye bir arazi satıyor , fakat bu araziyi 1 yıl süreyle kendisi kiracı konumunda elinde tutmak istiyor.)
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Roma Hukuku’nda Zilyedlik Çeşitleri

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Zilyedlik Roma ‘da 3 şekilde ortaya çıkar.
<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Zilyedlik – Vazülyetlik
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->Kendini malik sanan kişinin iyi niyetine dayanan zilyedliği ( hüsnü zilyedlik )
<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->Haksız Zilyedlik ( Örneğin hırsızın zilyedliği . Bunlar da hukuk düzenleri tarafından korunmuştur.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Fer'i Zilyed

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Kişiler aslında zilyed olmadıkları halde bazıları , beş istisna durumda hukuken korunurlar.Bunlar aslında zilyedliğin iki öğesinden birine sahip değildir.Fer'i zilyed oldukları halde asli zilyedmiş gibi korunan 5 kimse şunlardır :
<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Kendisine rehin hakkı tanınmış olan alacaklı
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->Güvenilir el ( sequester)
<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->Precarium ile alan
<!--[if !supportLists]-->4- <!--[endif]-->Uzun süreli icar hakkı sahibi
<!--[if !supportLists]-->5- <!--[endif]-->Üst Hakkı sahibi
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
( Yukarıda sayılan beş kişi ellerinde tuttukları malları niyetlerini değiştirerek , kendi malları gibi kullanma niyetine dönüp bu malları gerçek maliklerine teslim etmekten vazgeçerlerse o zaman asıl zilyed olurlar.)
Ya da malların gerçek sahiplerin bu malları almaktan vazgeçip , bir bağışta bulunurlarsa da bu şahıslar asil zilyed olur.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Zilyedlik ile Mülkiyet Arasındaki farklar

<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Zilyedlik fiili , mülkiyet hukuki bir olgudur.
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->Zilyedlik interdictum’larla mülkiyet hukuk düzeni tarafından tanınan davalarla korunur.
<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->Zilyedlik geçici ; mülkiyet tam bir koruma sağlar.
<!--[if !supportLists]-->4- <!--[endif]-->Zilyedlik , mülkiyetin sağladığı yetkileri sağlamazken , mülkiyet hakkı olanlar aynı zamanda zilyedtir.
<!--[if !supportLists]-->5- <!--[endif]-->Zilyedlik , fiili egemenlik kaybolunca kalkar , devamlı değildir. Mülkiyet ise malik vazgeçmedikçe veya mal ortadan kalkmadıkça kaybolmaz.

Zilyedliğin Kaybedilmesi

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Zilyedlik insanın kendi iradesiyle veya irade dışı kaybedilebilir. Bir malın çalınması , kaybolması , gasbedilmesi gibi durumlarda zilyedlik irade dışı kaybolur. Fakat zilyedlik önceki zilyed tarafından yeni zilyede devredilince eski zilyedlik kaybedilmiş olur.Bu durumda da zilyedlik irade ile son bulur.
Zilyedin ölümüyle zilyedlik , kanuni mirasçılara geçtiği halde ; mansup mirasçılara geçmez.
Zilyedin hukuki işlem ehliyetini kaybetmesi durumunda zilyedlik sona erer.
Zilyed söz konusu malı terkederse zilyedlik sona erer.
Zilyedliğin iki temel unsuru olan fiili egemnlik ve zilyedlik niyeti unsurlarundan birinin devamlı olarak ortadan kalkması durumunda zilyedlik sona erer.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Çağdaş Hukukumuzda ve Roma Hukuku’nda Zilyedlik

Çağdaş Hukukumuzda da , Roma Hukuku’nda da zilyedlik için iki temel unsur gereklidir.Bunlar daha önce de belirttiğimiz gibi fiili egemenlik ( Corpus) ; ve zilyedlik niyeti ( Animus rem sibi habendi) dir.
Çağdaş Hukukumuza göre bir mal üzerinde birden fazla kişi zilyed olabilirken , Roma ‘da bu mümkün değildir.
Çağdaş Hukukumuza göre bir kişi ya malik olduğu için zilyedtir , yani asli zilyedtir, ya da malik olmadığı halde o mal üzerinde fiili hakimiyet kurduğu için zilyed olabilir yani fer'i zilyedtir.
Çağdaş hukukumuzdaki fer'i zilyedlik Roma ‘da vazülyetlik sayılır.

ZİLYETLİĞİN UNSURLARI

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Zilyedliğin kazanılması için iki temel şartın bulunması gereklidir: Animus ve Corpus
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Corpus

Mal üzerindeki fiili hakimiyetin herkesin görebileceği şekilde kurulmasını ifade eden maddi unsurdur.Fiili egemenlik çeşitli biçimlerde kurulabilir.Bir mal daha önce başkasının fiili egemenliğinde değilken birisi o mal üzerinde fiili hakimiyet kurmuşsa zilyedlik aslen kurulmuş olur.Fakat zilyed olabilmek için sadece fiili egemenliğin kurulmuş olması yetmez, fiili egemenliğin kurulduğunun dış dünyada açıkca gösterilmesi gerekir. Örneğin ders sırasında arkadaşımızın kalemini alıp kendi önümüze koyduğumuzda niyetimiz açık olmadığı için zilyed olamayız.Ancak kalemi cebimize koyup niyeti belli ettiğimizde zilyed olabiliriz.
Daha önce bir başkasının zilyedliğinde olan bir malın eski zilyedin izni , iradesiyle yeni zilyede verilmesi halinde ise zilyedlik devren kazanılmış olur.Klasik dönemde zilyedliğin devren kazanılabilmesi için bir takım şekil şartlarına uyulmuş olması gerekiyordu.Örneğin taşınır bir malın devren kazanılabilmesi için kişilerin aralarında görüş birliğine varmaları yeterli olmaz. O anda söz konusu malın da hazır bulunması şartı aranır.Taşınmazlarda ise mal en azından uzaktan gösterilmeliydi.Bu durum daha sonraları ,Iustinianus Dönemi’nde,yumuşamalar göstermiştir. Örneğin bir evin zilyedliğinin devri için evin anahtarının karşı tarafa verilmesi yeterli hale geldi.

Animus

Animus , zilyedliğin kazanılması ve devam etmesi için gerekli olan zilyed olma iradesi , zilyedlik niyetidir. Bu zilyedliğin manevi unsurudur.
Eğer kişi malı elinde “ kendi mülkiyetindeymiş gibi elinde bulunduruyorsa” (animus rem sibi habendi) zilyed ; “başkasının mülkiyetindeymiş gibi elinde durduruyorsa (animus rem alteri habendi) vazülyet olur.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

ZİLYETLİĞİN KORUNMASI

Zilyedliğin korunmasındaki amaç, kişilerin kuvvet kullanmalarını sınırlamak suretiyle toplumsal barışı muhafaza etmektir.Zilyedliğin neden korunduğuna ilişkin farklı görüşlere rastlanır:
Savingy’e göre zilyedin korunmasının sebebi toplumda kurulmuş olan düzenin ihlal edilmesini önlemektir.Zilyed korunmadığı taktirde malı, haklı veya haksız olarak elinden çıkan herkes güç kullanarak malını zilyedten geri almak isteyebilirdi.Fakat malın gerçekten kime ait olduğu anlaşılana kadar o andaki zilyedin korunması gerekir.
Jhering ‘e göre zilyedi korumadaki amaç aslında maliki korumaya yöneliktir.
Zilyedlik hukuken korunur, zilyede yöenltilen tecavüzler hukuken engellenir, ama bu durumun tersinin olduğu bazı istisnai durumlar da yok değildir.Gerçekten malik olmadığı halde bir kişi mal üzerinde zilyedlik kurduysa gerçek malik bunu ispat ettiğinde , zilyedliğine son verilir. Fakat gerçek malik bu duruu ispatlayana dek diğer zilyed de korunur.
Zilyedliğin tecavüze uğraması vya gasbedilmesi halinde interdictum’lara başvurulur.Interdictum , praetor’yn bir yasağını veya emrini içerir.Interdictum ile ilgiliye mal üzerinde bir ayni hak tanınmakta ve böylece fiili durumu , hukuki durum haline getirilmektedir. Interdictum , tasarru sahibinin fiili durumunun devamını veya belli şartlar altında ihlal edilmişse bu fiili durumun kendisine iade edilmesini sağlardı. Geçici bir süre için de olsa hırsızın zilyedliği de aynı şekilde korunurdu.
Korunma talebinde olan kişi gerçek malikse ve bu durumunu ispatlarsa tasarrufuna yapılan bir tecavüz halinde istihkak veya müdahalenin menn’i davası açabilirdi.Burada korunan malikin ayni hakkıdır.
Korunma talebinde bulunan kişi malik değilse zilyedliğine yönelen bir tecavüz halinde tacavüzün durdurulmasını ve malın kendisine iadesini isteyebilirdi.Burada korunan her hangi bir hak yoktur.
Romalılar “ Zilyedlik mülkiyete karinedir.” Prensibinden hareketle zilyedliğin korunmasına çok önem vermişlerdir.Aksi kanıtlanıncaya kadar bir mal üzerinde fiili hakimiyeti olan kişi yani zilyed , malikmiş gibi korunur.Kişinin malik olduğunun ispatı çok zor ve uzun olacağı için zilyed korunur , bu şekilde dolaylı olarak mülkiyetin de korunduğuna inanılırdı. Bu fikir çağdaş hukukumuzda da geçerlidir.
Zilyedliği korumaya yarayan interdictum’lar Roma’da praetorların , eyaletlerde ise valilerin imperium ‘larına dayanarak ,ihtilaflı bir işin yapılmasını yasaklamaları veya yapılmamasını emretmeleridir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Zilyedlik iki durumda korunur :
1- ZİLYETLİĞİN İHLALİ DURUMUNDA
Buradaki amaç kişinin zilyedliğine dışarıdan yapılan müdahalelerin engellenmesi , zilyedliğin devamının sağlanmasıdır.
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->ZİLYETLİĞİN REF’İ DURUMUNDA
Buradaki koruma elden çıkmış olan zilyedliğin tekrar iade edilmesine dayanır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Roma’da zilyedliğin ihlali ve ref’i için ayrı ayrı interdictum’lar vardır:
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
1 – Interdicta Retinendae Possessionis
Gayri menkuller üzerindeki zilyedlik için interdictum uti possidetis , menkuller üzerindeki zilyedlik için interdictum utrubi devam eden zilyedliğin himayesini temin eder ve tarafların hangisinin korunmaya değer zilyed olduğunu tesbite yarardı.
Bu durumda,ihlalde bulunan kimse malı son yıl içinde şimdiki zilyedten daha uzun bir süre elinde bulundurmuş olmalıdır.Mal,o anki zilyede değil o yıl içinde en fazla zilyed olana verilir.
Roma’da üç kişinin zilyedliği korumaya tabi değildi.
<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Zilyedliği birinden gizlice;
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->Cebren (zorla)
<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->Precarium’la alan
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Interdictum’ların açılma süresi ihlalden itibaren 1 yıldı.
Örneğin A, B ‘ye ait bir koyunu çalıyor.Bu durumda maliki aslında B olan koyunun zilyedi A oluyor.Eğer B , A’ya karşı koruma istemek yerine kendisi gidipte koyunu gizlice veya zorla geri alırsa bu durumda A’nın da B’ye karşı korunma isteme hakkı doğar.Bu durumda B’nin zilyedliği korunmaz.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
2-Interdicta Recuperandae Possesionis
Bu gruba giren interdictumların amacı kaybedilmiş zilyedliğin tekrar elde edilmesidir. Bu interdictum ile zilyedliğin kaybolması nedeniyle o yıl içinde uğranılan zararların tazmini de istenebiliyordu.
Çağdaş hukumuzda zilyedliğin korunması MK. Md. 895 ve 896 da düzenlenmiştir.
MK.Md.895 zilyedliğin gasbedilmesi halinde malın iadesi halini düzenlemektedir. Bu maddeye göre kural olarak davalının mal üstünde tercihe şahan bir hakkı bulunduğu iddası dinlenmez. Ancak davalının iddia ettiği hak derhal ispat edilebiliyorsa , malın iadesi gerekmez.Zilyedin davası gerek o şeyin istirdatına , gerek zararın tazminine dair olur.
MK.Md.896’da zilyedliğe tecavüz halinde davalının hak iddiasının hiçbir şekilde dinlenemeyeceği hükme bağlanmaktadır.(MK.Md.896 à Bir şeye zilyed bulunan kimsenin zilyedliği tecavüze uğradığı halde , tecavüz eden , o şey üzerinde bir hak iddia etse bile zilyed onun aleyhinde dava açabilir.Dava tecavüzden itibaren en geç bir yıl içinde açılabileceği öngörülmektedir.)
MK.Md.897 ise zilyedin gasbı tecavüzü ve tecavüz edenin kimliğini öğrenir öğrenmez harekete geçmesini aramaktadır.Zilyed tecavüzü ve tacavüz edeni daha geç öğrenmiş olsa bile , davanın tecavüzden itibaren en geç bir yıl içinde açılabileceği öngörülmektedir.
Çağdaş hukukumuzda zilyedliğin ihlali ve refi için ayrı ayrı dava açılmaz . Genel olarak tek dava açılır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Mülkiyetin Kazanılma Yolları

Mülkiyet hakkının belli bir kimseye bağlanmasına mülkiyetin iktisabı denilir.Modern hukuklar mülkiyetin aslen veya devren iktisab edileceğini kabul ederler.
Mülkiyetin aslen iktisabında , bir kimsenin bir mal üzerinde önceden mevcut bir hakkına dayanmadan mülkiyeti edinme vardır.
Müktesip mülkiyet hakkını , daha önce malik olan kimsenin mülkiyet hakkına dayanarak elde ediyorsa , mülkiyetin devren iktisabı söz konusı olur.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Mülkiyetin Aslen İktisap Yolları

  • Occupatio ( işgal – İhraz )
  • Accesio ( Birleşme )
  • Specificatio ( Hukuki Tağyir )
  • Fructus ( Semerelerin Kazanılması)
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Occupatio :

Hukuki anlamda occupatio , mülkiyet hakkının konusu olabilen , ancak hiç kimsenin mülkiyetinde bulunmayan bir malın,birisi tarafından kendisinin olması niyeti ile alınması demektir.Buna menkullerde ihraz ; gayrimenkullerde işgal denir.
Occupatio iki tip mal üzerinde söz konusu olabilir:
-Daha önce üzerinde hiç mülkiyet hakkı bulunmamış mallar
-Sahibi tarafından terkedildiği için sahipsiz hale gelmiş mallar
Occupatio yolu ile mülkiyetin iktisabı için 3 koşulun varlığı gerekir
<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Malın gerçekten sahipsiz olması
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->Söz konusu mal üzerinde zilyedlik kurulması
<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->O mal üzerinde mülkiyetin kurulduğunu gösteren niyetin açık ve kesin olması
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
İhraz Yolu İle İktisap edilecek Mallar
Suda ,havada , karada serbest olarak yaşayan ve yakanalabilen hayvanlar ihraz yolu ile yakalayanın mülkiyetine girer ve hakimiyetinde kaldıkları sürece ona ait olurlar.Bunlar üzerinde zilyedliğin gerçekleşmesi için zilyedliğin ele geçirilmiş olması gerekir.Örneğin avcının yaraladığı hayvanı takibi ihraz için yetmez.Zilyedliğin ele geçirilmesi gerekir.
Denizden sahile vuran kıymetli taşlar ve inciler vs. bulanın mülkiyetine girer.
Bir savaşın ardından düşmana ait mallar da ihraz edilebilir.
Denizde kendiliğinden oluşan bir ada ihraz kurallarına tabiidir.
Terkedilmiş , yani malikin mülkiyetinden vazgeçtiği mallar da ihraz edilebilir.Bu konuda bazı soru işaretleri vardır.Terkedilen bir mal üzerinde mülkiyetin ne zaman sona ereceği tartışma konusudur.
Sabrinianus mektebi terkedildiği anda malın mülkiyetinin kaybedildiğini savunduğu halde Proculianus mektebi mülkiyetin malın başkası tarafından ihrazı ile sona erdiği görüşünde idi.
Başkasına ait bir mal terk edilmişse ihraz için zaman aşımının beklenmesi gerekir.
Uzun bir süre önce terkedilmiş olan, sahibinin kim olduğu tespit edilemeyen ve bu yüzden sahipsiz bir mal haline geldiği kabul edilen kıymetli eşyaya DEFİNE denir.
Bu malların mülkiyeti önceleri içinde bulundukları bir arazinin parçası olarak gayrimenkul malikine ait oluyordu.İmparator Hadrianus getirdiği bir düzenleme ile başkasına ait bir arazide hazine bulan kimseyi ve arazi malikini eşit oranda malik kabul etti ; nacak bu kuralın geçerli olabilmesi için definenin tesadüfen bulunmuş olması gerekir.Başkasına ait bir gayrimenkulde izinsiz define aranır ve bulunursa define o gayrimenkulün malikine ait olurdu.
Çağdaş hukukumuzda da definelerin iktisabı konusunda benzer hükümler vardır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Accesio ( Birleşme)

Bir malın malikinin , o malın maliki olması dolayisiyle , o malla birleşen ve kaynaşan , yani o malın ayrılmaz parçası haline gelen , başkasına ait ya da sahipsiz malların da mülkiyetini kazanmasıdır.
Birleşmenin bazı çeşitleri vardır:
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
İki gayrimenkulün birleşmesi halinde ;
İki gayrimenkulün birleşmesi halinde , hangi malın esas mal sayılacağı hangi malın birleşmede daha önemli rol oynadığına göre karar verilirdi.Asıl mal olduğu kabul edilen malın maliki birleşme suretiyle meydana gelen malın da maliki olurdu.Asıl malın belirlenmesinde değerinden ziyade yeni mal için kimin istihkak davası açmaya hakkı olduğuna bakılırdı.
İki taşınırın birleşmesi de farklı şekillerde olabilirdi.Aynı cinsten ve eşit miktarda fakat başka başka kimselere ait olan iki maden doğrudan doğruya birbiriyle birleşebilir.Bu durumda esas madenin maliki bu madenle birleşen diğer madenin de maliki olurdu.Örneğin tunçtan yapılan bir heykele , tunç bir kol eklenmesi durumunda heykelin sahibi kolun da sahibi olur.
Yine bir yün boyanmışsa yünün sahibi ,parşomene altın harflerle yazı yazılmışsa parşomenin sahibi , kıymetli bir taş,yüzükte kullanılmışsa yüzüğün sahibi yeni malın maliki kabul edilirdi.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Taşınır + Taşınmaz Mal Birleşimi Halinde :
Bir taşınır ile taşınmazın birleşmesi ekme , ağaç dikme ve bina inşa etme şeklinde olabilir.Buna göre genel bir prensip olan “ üst toprağa tabidir” prensibi gereği menkulün sahibi mülkiyetini kaybeder ve gayrimenkulün sahibi ekilen , yapılan şeylerin maliki haline gelir.
Bir kişi kendi malzemelerini kullanarak ,başkasının arazisi üzerinde bir bina yaptıysa ,o binanın maliki arazi sahibidir.Fakat arazi üzerindeki inşaat malzemeleri ayrılabilir cinsten ise veya bina yıktırılırsa malzeme sahibi malını istihkak davası ile geri isteyebilir.
Menkuller çalınarak balkasına ait bir arazi üzerinde bina yapımında kullanılmışsa ,bina arazi sahibinin olur .Malları arazi yapımında kullanılan kimse bir dava ile mallarının iki katını talep edebilirdi.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Taşınmaz + Taşınmaz Birleşimi Halinde:
Nehirlerin yarattığı arazi genişlemeleri sonucu ortaya çıkan durumlar için söz konusudur.
Nehir sularının uzun süre içinde toprak getirip yığması ile genişleyen arazi parçasındaki artış sahibinin olur.
Nehrin yatağını terkederek yeni bir yataktan akması ile meydana gelen toprak ,nehir kıyısındaki arazilere dahil olunur.
Iustinianus hukukunda birleşmede dolayı mülkiyetini kaybedenin tazminat davası açma hakkı vardır.Fakat nehir suyunun akıntısıyla bir araziden ayrılan toprak başkasının arazisi ile birleşmesi halinde toprağı azalan kişi tazminat talebinde bulunamaz.Çünkü olay uzun sürelerde gerçekleşir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Specificatio ( Hukuki Tağyir)

Bir kimsenin başkasına ait malzeme üzerinde çalışarak yeni niteliğe sahip bir mal meydana getirmesine hukuki tağyir ya da hukuki değişim denir.Yünden örülen kazak ;undan yapılan ekmek ; tahtadan yapılan masa hukuki tağyire örnek olabilir.
Burada önemli olan mesele yeni malın malikinin kim olacağıdır.
Sabinianus mektebine göre kullanılan malzemenin maliki kimse meydana çıkan yeni malın maliki de odur. Burada önemli olan maldır. Malı işleyen şahsın emeğinin hiçbir önemi yoktur.Başkasına ait bir yünden kazak ören şahıs kazağın maliki olamaz , Kazak yün sahibinin olur.
Proculianus mektebi ise yeni malın mülkiyetini kendisine ait olmayan malı işleyene vermektedir.Bu hukuk okuluna göre önemli olan “emek”tir.
Kaynağını klasik devirde bulan ve Iustinianus ‘un da katıldığı diğer görüş ,ortalama bir yol izleyerek yeni mal eski haline dönebiliyorsa ,yeni malın mülkiyetini maddenin malikine ,dönemiyorsa işleyene tanımaktaydı.(Gümüş zincir eriterek tekrar gümüş madeni elde edilebilir.Buna karşılık şarabın üzüme dönüşmesi mümkün değildir.)
Iustinianus hukukuna göre , malı işleyen işleme sırasında kendi malzemesini de kullanmışsa ,yeni mal işleyenin oluyordu.İşleyenin iyi niyetli olması gerekliliği Iustinianus’un aradığı bir diğer şarttır.
İşlenilen mal çalıntı bir mal ise işleyenin malı hukuki tağyir yolu ile iktisabının mümkün olmadığı söylenir.
Yapılan bir malın ,çalınmış malzemelerden imal edildiğini bilmeden , onu satın alan kişilerin bu iyi niyetleri korunur ve malın maliki olur.
Medeni Kanunumuza göre üretilen yeni mal kullanılan başkasına ait malzemeden değerli ise mülkiyet işleyene ,değilse malzeme sahibine verilir. (MK.Md.699 ) Burada maddeyi işleyenin iyi niyeti de aranır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Semerelerin Kazanılması ( Fructus )

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Semere ,bir ana maldan belirli dönemlerde elde edilen yan ürünlerdir.Hayvanların yavrusu ,sütü,yünü, ağaçların meyvaları semere niteliğinde menkul mallardır.Ana mala tabi , bağlı bulunduğu sürece onun bir parçası kabul edilen semereler ,ancak ana maldan ayrıldıkları anda bağımsız mülkiyete tabi olabilirler, ana maldan ayrılmadan önce asıl malın bir parçası durumundadırlar.
Bizim için önemli olan doğal semerelerdir.Doğal semereler , tabii olaylar sonucunda oluşan cismani ürünlerdir.Diğer bir deyişle doğal semereler bir maldan doğal olarak ,devamlı elde edilen ürünlerdir.Bu ürünler asıl şeye bağlı oldukları sürece mütemmim cüz niteliğindedir.Asıl şeyden ayrıldıktan sonra üzerinde fiili hakimiyet kuranın mülkiyetine girer.
Semerelerin kazanılması ya asıl mal üzerinde var olan bir hakka ya da semereyi kazanma hakkı olan bir kimseyle yapılmış bir anlaşmaya dayanarak gerçekleşir.
Malik,uzun süreli kiracı ve iyi niyet sahibi olan zilyed , semereler asıl maldan ayrıldığı anda;intifa hakkı sahibiyse semerenin zilyedliğini fiilen elde ettiği anda semerelerin maliki olur.
Iustinianus hukukuna göre zilyedin semereleri kazanabilmesi için semereleri fiilen elde ettiği anda ,iyi niyetli olması yetmez.Bu iyi niyetin semereler asıl maldan ayrılana kadar devam etmesi gerekir.Gerçek malik zilyede karşı bir dava açarsa zilyed yalnızca elinde kalmış semereleri ve malı teslim eder,kullanıldıklarını geriye ödemek zorunda değildir.
Semereleri kazanmaya hakkı olan birisiyle yapılan bir anlaşma sonucunda ,anlaşmayı yapan taraf zilyedliği ele geçirmekle semereleri de devren kazanmış sayılır.
Netice olarak;
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Malın esas maliki doğal olarak semerelerin de malikidir.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Sınırlı bir ayni hak sahibi örneğin intifa hakkı sahibi semereleri ancak zilyedliğine geçirdiği anda iktisab edebilir.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Hasılat kirasında kiracı kiraya veren ile yaptığı kira aktinden aldığı yetkiye dayanarak semereleri zilyedliğe geçirme ile elde eder.Burada mutlaka malikin izni olmalıdır

Mülkiyetin Devren Kazanılması Yolları

Mülkiyet burada , daha önce bir kimsenin mal üzerinde sahip olduğu mülkiyet hakkına dayanılarak bugünkü deyimle cüz’i halefiyet yoluyla elde edilebilmektedir.Roma’da mülkiyetin devren kazanılmasının üç şekli vardır.
<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Mancipatio ( Res Mancipi malların devrinde)
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->In iure Cessio ( Res mancipi ve res nec mancipi malların devrinde)
<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->Traditio ( Res nec mancipi malların devrinde)
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Mancipatio

Roma geleneklerini yansıtan törensel bir işlemdir.Mancipatio‘nun mülkiyeti nakletmesi için sekiz kişinin katıldığı merasimli muamelenin yapılması gerekiyordu.Malı devreden , malı devralan ,bir terazi tutan ve en az beş baliğ Roma vatandaşı birlikte hareket ederek amacı gerçekleştirirlerdi.Malı devralacak olan şahıs “ Quirites Hukuku’na göre bu malın benim olduğunu iddia ediyorum ,bu mal bakır külçesi ve bronz terazi ile bana satılmış olsun.” Dedikten sonra bakır parçası ile teraziye dokunur ve mülkiyetine geçirdiği mal karşılığında masen parçasını malı devredene verirdi.Mal , böylece devredilmiş olurdu.Mancipatio işlemi ,hayali bir satış işlemiydi.Beş Roma vatandaşının bu işleme tanıklık etmesiyle nakil muamelerinde gerekli olan aleniyet ,açıklık sağlanmış olurdu.
Mancipatio ;şart ve vadeye bağlanamayan bir işlemdir.
Mal taşınır ise törenin yapıldığı yerde hazır bulundurulması şarttı . Taşınmaz bir mal ise işlem ya o mala yakın bir yerde ya da uzakta yapılıyorda o malı temsil eden bir parçası törenin yapıldığı yere getirilmeliydi.
Mancipatio işlemi ile birlikte başkaca bir işleme gerek kalmadan malı devredenin ,malı alana karşı bir teminat borcu doğardı.Buna göre eğer üçüncü bir şahıs mal üzerinde ayni bir hak iddiasında bulunursa malı devretmiş olan dava sırasında malı devralana yardım etmekle mükellefti.Dava kaybedilir ve mal üçüncü şahsa geçerse o zaman devredenin devralana karşı malın değerinin iki katını ödemesi zorunluluğu doğardı.
Bu işlemin,mancipatio işleminin, geçerli olabilmesi için tarafların ,yani törene katılan tüm bireylerin hem hak ehliyetlerinin hem de fiil ehliyetleri olmalıydı.
Iustinianus döneminde res mancip ,res nec mancipi ayrımı ortadan kalkınca ,mancipatio işlemi de yok oldu.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->In Iure Cessio

Kelime anlamı “magistra önünde terk”tir.Bu in iure cessio işlemi ile hem res mancipi’ler hem de res nec mancipi’ler üzerindeki ius civile mülkiyeti devredilebiliyordu.
Dava şeklinde yürüyen bir mülkiyeti nakil işlemiydi.Bir malın mülkiyetinin devredileceği konusunda önceden anlaşan taraflar praetor veya eyalet valisi önüne giderler, malı devralacak olan malın Quirites hukuk gereğince kendisine ait olduğunu iddia eder,devreden taraf ise bunu kabul eder veya sadece susardı.Bunun üzerine praetor veya eyalet valisi de malı devralan tarafın mülkiyetinde olduğuna karar verirdi.
In Iure Cessio ,magistra önüne gitmeyi gerektirdiği için Roma vatandaşları dostlar arasında daha kolay yapılan mancipatio işlemini tercih ediyorlardı.
Bu muameleyi ancak baba hakimiyeti altında olmayanlar ,ehliyeti olanlar yapabilirler.
In Iure Cessio da mancipatio işleminde olduğu gibi gayrimenkullerin devrinde arazii temsil eden bir parçanın muamele sırasında bulunması gerekirdi.Taşınır malların devri sözkonusu ise malın magistra önüne getirilmesi gerekir.
In Iure Cessio işlemi şarta ve vadeye bağlanamaz.
Bu işlem Iustinianus tarafından kaldırılmıştır.Bu işlem hem res mancipi hem de res nec mancipi malların devri için kullanılır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->Traditio ( Teslim )

Traditio zilyedliğin geçirilmesi yolu ile mülkiyetin devrini ifade eder.Res nec mancipi malların devrinde kullanılır.
Mancipatio ve in iure cessio birer Ius Civile işlemi olduğu halde traditio bir Ius Gentium işlemidir.Bu nedenle diğer iki iişlemle traditio arasında bir takım farklılıklar vardır.
Traditio şart ve vadeye bağlı tutulabilirdi.Traditio bir mal üzerindeki mülkiyet hakkından ,başkası lehine vazgeçmek isteyen birinin,o malın mülkiyetini elde etmek isteyen kimseye hukuki bir nedene dayanarak terk etmedir.
Traditio ile bir mülkiyetin geçmesi için şu şartların bulunması lazımdır.
*Teslim edilen mal teslim edenin mülkiyetinde olmalı ,malı teslim eden ve alan mülkiyeti devretmeye ve devralmaya ehil bulunmalıdır.Fiil ehliyetine sahip olmayanların yerine traditio ‘yu kanuni temsilcileri yapabilirdi.
*Malı devralan şahıs ,malı kazanma ehliyetine sahip olmalıdır.Fiil ehliyeti bulunanların kural olarak traditio ile mal devralması mümkündü.Bazı özel durumlarda bu engellenebilirdi.Örneğin senatus üyesi gemi sahibi olamazdı.
*Mülkiyetin naklinde teslimin en önemli hususu tarafların niyetidir.Traditio ile devir işlemi yapılırken malı devredenin,mal üzerindeki mülkiyet hakkını alan lehine terketmek niyetiyle yapılmış olması gerekir.Fakat işlemin tamamlanması için tarafların niyeti yeterli olmaz. Ayrıca malın mülkiyetinin devreden tarafından devralana maddi olarak terketmesi gerekir. Traditio’nun mülkiyeti geçirmesi için ,teslim yoluyla zilyedliğin elde edilmesi şarttır.Zilyedlik geçmezse mülkiyet de geçmez.
*Malı devredenle devralan arasında mülkiyetin naklini haklı gösteren bir nedenin olması gerekir.Buna “teslimin hukuki nedeni” denir.Mesela traditio karz verme gayesiyle ,alım satım nedeniyle vs. yapılmış olabilir.Teslimin geçerli olması için bir hukuki sebebin bulunması ve de kural olarak bu sebebin geçerli olması gerekiyordu.Sebebsiz teslim geçersiz bir muameledir.
Çağdaş Hukukumuzda irade beyanının açıklanmasıyla teslim gerçekleşmiş olur. Roma’da ise ilk dönemlerde fiilen teslim söz konusuydu. Yalnız teslimin iki özel şekli vardı.
<!--[if !supportLists]-->A) <!--[endif]-->Kısa Yoldan Teslim
Zilyedliği devralacak olan kimse o malı zaten ariyet,vedia ,kira vb. gibi sebeplerle elinde bulunduruyorsa , malı geri verip tekrar teslim almaya gerek olmadan , sırf tarafların anlaşmasıyla ,yani zilyedliği nakletme ve zilyedliği devralma iradesiyle zilyedlik devren iktisap ediliyordu.Yani kısacası bir kimsenin vazülyet iken zilyed durumuna gelmesidir.
Örneğin : A, B’ye daha sonra geri vermek kaydıyla bir kazak ödünç veriyor, sonra ise kazağı geri almaktan vazgeçip bağışlıyor.Bu durumda ilk önce vazülyet iken sonra zilyed olmuştur.
<!--[if !supportLists]-->B) <!--[endif]-->Hükmen Teslim
Zilyedliği nakleden kimse yeni zilyedle yaptığı anlaşmaya göre malı başka bir hukuki sebebe dayanarak hakimiyetinde tutmaya devam ederse hükmen teslimden söz edilir. Yani burada da bir kimse zilyedken vazülyet oluyor.( Örneğin ; A, B ‘ye bir arazi satıyor , fakat bu araziyi 1 yıl süreyle kendisi kiracı konumunda elinde tutmak istiyor.)
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Bu iki türden başka da teslim usülleri vardır.
<!--[if !supportLists]-->C) <!--[endif]-->Uzun Elden Teslim
Teslim sırasında zilyedliği devredilecek olan mal hazır bulunduğu halde alıcıya fiilen verilmeyerek ,teslim eden tarafından uzaktan gösterilmesi ,onun tasarrufuna bırakılmasıdır.
<!--[if !supportLists]-->D) <!--[endif]-->Sembolik Teslim
Teslim işleminin mülkiyei nakledilmek istenen alın değil de onu temsil eden bir şeyin temsili olarak verilmesiyle gerçekleştirilmesidir.
<!--[if !supportLists]-->E) <!--[endif]-->Havale yoluyla Teslim
Birisinden bir malın mülkiyetini devralmaya hakkı olan bir şahsın ,malın tesliminin üçüncü birine yapılmasını emrettiği durumlardaki teslimdir.
<!--[if !supportLists]-->F) <!--[endif]-->Vesika ile Teslim
Kölelerin bağış sebebiyle mülkiyetini devretmek için bağışta bulunanın ,bu kölenin kendisine ait olduğunu gösteren vesikayı diğer tarafa vermesi ile teslim gerçekleşir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Şehirler,kiliseler, hayır kurumları gibi tüzel kişiliğe sahip oluşumlara bağışlanan ve satılan malların mülkiyetinin devri için traditio işlemine gerek yoktur.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Teslim işleminin Roma’daki en önemli prensibi :
“Nemo plus iuris ad alium tranffere potest quam ipse habet”tir . Yani “ Hiç kimse sahip olduğu haktan fazlasını devredemez!”
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Kazandırıcı Zaman Aşımı

Zaman aşımı ile iktisap mülkiyetin devren iktisabı ile aslen iktisabı arasında yer alır.Müruu zamanla iktisap bir eşya üzerinde belli bir süre ile zilyedliğin hiç kesilmeden devam ettirilmesi sonucu mülkiyetin kazanılmasıdır.Müruu zamanla mülkiyetin kazanılabilmesi için buradaki zilyedliğin asli zilyedlik olması gerekir.
Müruu zamanla iktisap Roma Hukuku’nda üç durumda etkin olarak kullanılmıştır.
<!--[if !supportLists]-->a) <!--[endif]-->Mülkiyetin İspat Edilmesinde Zilyedliğin pasif olarak korunduğu durumlarda davalı durumdaki zilyed , malı fiili egemenliğinde bulunduruyorsa kural olarak zilyedtir ve malik olduğunu ispatlamak mecburiyeti yoktur.Devren kazanmada ise davacı kendisinin ve kendisinden önceki maliklerin mülkiyetini ispat etmek zorundaydı.İşte bu mülkiyetin ispat edilmesinde kazandırıcı zaman aşımından yararlanılırdı.
<!--[if !supportLists]-->b) <!--[endif]-->Malik olmayan kişi ,bir malın mülkiyetini ,başkasına devredemezdi.Devredilse bile mülkiyet karşı tarafa geçmezdi.Örneğin;birisi ,hırsız olan bir sahıstan bir mal satın almışsa malik olamaz;çünkü hırsız malik değildir ve hiç kimse sahip olduğu haktan fazlasını devredemez.Bunun tek istisnası zaman aşımı ile kazanmadır.Roma Hukuku’nda kazandırıcı zmana aşımından dolayı iyi niyetli üçüncü kişiler malik olurlardı.Yani iyiniyetle ,hırsız olduğunu bilmeden hırsızdan bir mal satın alan şahıs kazandırıcı zaman aşımı şartlarını gerçekleştirdiğinde malik olabilir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->c) <!--[endif]-->Yanlış bir mülkiyeti devir işlemiyle mal satın alma : Bir malı gerçek malikinden fakat yanlış bir mülkiyeti devir işlemiyle satın alma durumunda ,örneğin res mancipi bir malın traditio ile mülkiyeti devredildiğinde Ius Civile mülkiyeti kazanılamazdı.Bu mallar için praetor mülkiyeti söz konusu olur. Açılan bir dava ile kazandırıcı zaman aşımı yoluyla malik olunabiliyordu.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Kazandırıcı Zamanaşımı Şartları

<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Res Habilis ( Elverişli Mal )
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->Possesio ( Zilyedlik )
<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->Tempus ( Süre)
<!--[if !supportLists]-->4- <!--[endif]-->Titulus ( İktisap Sıfatı )
<!--[if !supportLists]-->5- <!--[endif]-->Bona Fides ( iyi niyet )
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->RES HABILIS ( Elverişli Mal )

Üzerinde ayni hak kurulabilen mallar ancak kazandırıcı zaman aşımıyla kazanılabilir.Bu nedenle üzerinde ferdi mülkiyet bulunamayacak mallar,eyalet arazileri çalınmış mallar, gasbedilmiş mallar,hazineye ait mallar,vesayet altındaki kadının vasisinin onayı olmadan devrettiği mallar ,vesayet altındaki küçüğe ait mallar , cihaz olarak verilmiş arazi zaman aşımı ile iktisap edilemez.
Roma Hukuku’nda çalınmış mallar kazandırıcı zaman aşımı ile kazanılamazken , çağdaş hukukumuzda 5 senelik zamanaşımı süresine tabi olmak sureti ile kazanılabilir. ( MK.Md.902)
Çağdaş Hukuku'muzda kazandırıcı zaman aşımı ile malik olabilmek için bir malı ne kadar süreyle elinde bulunduracaksa ,o süre içinde iyi niyetli olmak şartı aranır.Fakat Roma Hukuku'nda başlangıçtaki iyi niyet önemlidir.Kişi malı kazandığı anda iyi niyetli ise,malı eline geçirdikten sonra malın başkasına ait olduğunu anlasa bile bu önemli değildir ve kişi malik olarak kalır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->POSSESİO ( Zilyedlik )

Kazandırıcı zaman aşımı süresinin işlemeye başlaması için zamanaşımıyla iktisaba elverişili bir malın zilyedliğinin elde edilmesi gerekiyordu.Zaman aşımından faydalanacak olan kimse bir hukuki sebebe dayanarak mala kendisi için zilyed olmalıdır.Zilyedlik zorla, gizlice veya precarium alarak elde edilmişse bu kazandırıcı zaman aşımın aradığı zilyedlik değildir.
Zilyedlik kazandırıcı zamna aşımı süresi boyunca kesintisiz devam etmelidir. Zilyedliğin kesilmesi kazandırıcı zaman aşımıyla mala malik olmayı önlerdi .Malın tekrar ele geçirilmesi halinde bu zilyedlik yenidir ve süre yeniden işlemeye başlardı.
Zamanaşımından faydalanacak olan kimse bir hukuki sebebe dayanarak mala kendisi için zilyed olmalıdır.Kira ,ariyet, rehin ,vedia ,intifa hakkı vs.gibi bir sebeble elinde bulundurduğu malı geri vereceğini bilen bir kimse zamanaşımı ile malik olamaz.
Kişinin kazandırıcı zman aşımıyla malik olabilmesi için asli zilyed olması gerekir. Fer'i zilyed veya vazülyet olanlar zamanaşımı ile malik olamazlar.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->TEMPUS ( Zaman )

Zamanaşımıyla mülkiyetin iktisap edilmesi için mal üzerindeki zilyedliğin kanun tarafından belirlenmiş bir süre boyunca devam etmesi gerekir.Bu süre Klasik Hukuk döneminde taşınırlar için 1 yıl ; taşınmazlar için 2 yıldır. Zilyedliğin kaybı bu sürenin işlemesini engelliyordu. Zilyedlik tekrar elde edilirse ,diğer şartların bulunması kaydıyla süre yeniden işlemeye başlıyordu.Önceleri zamanaşımıyla ikitap edilebilecek bir malı devralan kimse için sürenin baştan işlemeye başlayacağı kabul edilmiştir.Ancak daha sonraları zilyedliği devralan kimsenin eski zilyedin süresini kendi süresine ilave edeceği kabul edilmiştir.Yeni zilyed malı eski zilyedin iradesi dışında ele geçirilmişse,kendisinden kazandırıcı zaman açımının şartları bulunsa bile,süre onun için yeniden işlerdi.
İlk dönemlerde yalnız Ius Civile mülkiyeti geçerli olduğundan,yalnız İtalya toprakları düşünülmüş ,eyalet toprakları düşünülmemişti.Eyalet mülkiyeti ortaya çıktığında ,müruu zamanla iktisap bu topraklar için de geçerli olmaya başlandı.Taşınırlar için süre yine 1 yıl iken taşınmaz mallarda ise toprağı işleyenle toprak üzerinde hak iddia eden aynı eyalette oturuyorlarsa bu süre 10 yıl ,farklı eyaletlerde oturuyorlarsa bu süre 20 yıldı.
Iustinianus döneminde ise tüm mülkiyet biçimleri birleştirildiğinden ,tek mülkiyet anlayışına göre :
Taşınırlarda 3 yıl, taşınmazlarda ise taraflar aynı eyalette oturuyorlarsa 10 , farklı eyaletlerde oturuyorlarsa 20 yıldır.
Bu süreler tabii olarak veya kanuni yolla kesintiye uğrayabilirdi.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Tabii Kesinti : Zilyedliğin fiilen kesilmesi demektir.Buna Usurpatio denir. Zilyed olan birinin ,herhangi bir şekilde zilyedliği elinden çıkarması demektir.Bu durumda , o zamana kadar geçmiş olan zilyedlik hükmünü kaybeder. Kişi yeniden zilyed olursa süre yeniden başlar.
Kanuni Kesinti : Bu durumda ,zilyedlik fiilen devam etmesine rağmen kazandırıcı zaman aşımıyla kazanılma için yeterli olmaz. Bu durumda ,müddeti tamamlanmamış olan zilyed davaya maruz kalırsa ,def'i iddiasında bulunamazdı.Dava sonuçlanmadan , kazandırıcı zaman aşımı süresinin dolması mülkiyetin kazanılması için yeterli olamazdı. Bu nedenle davanın devamı sırasında davalı fiilen zilyed olduğu halde hukuken zilyed değildir.
Klasik dönemde ,davanın devamı sırasında süre dolsa iktisap gerçekleşirdi. Iustinianus döneminde ise taşınır veya taşınmaz her türlüü malın zaman aşımı ile kazanılması sırasında bir davanın açılması ile süre kendiliğinden kesilmiş olurdu.
Bir de sürenin tatil edilmesi durumu vardı.Malik olan zilyede dava açamayacak durumda ise , örneğin hukuki işlem ya da hak ehliyeti yoksa zilyedlik süresi dondurulur. Kişi ehliyeti kazanınca süre yeniden başlatılırdı. Bu süre dondurulmadan önceki sürenin üzerine eklenirdi.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

4- TITULUS ( Hukuki Sebep )

Zaman aşımı ile iktisap edecek olan kimse malı hukuk düzeninin zamanaşımıyla iktisabı meşru hale getiren bir hukuki sebebe dayanarak zilyedliğine geçirmiş olmalıdır. Hukuki sebebler objektifitir. Bunların en önemlileri alım satım ,bağışlama ,ifa sebebi ,cihaz sebebi olarak gösterilebilir.Bu hukuki sebeplerin ortak özelliği bunların zamanaşımı ile iktisap edecek kimsenin elde ettiği zilyedliği hukuka uygun hale getiren hukuki muamelelerden doğmalarıdır.Bu muameleler aynı zamanda mülkiyetin devren iktisabını da hukuka uygun hale getiren sebeplerdir.
Romalılar bazı hallerde , sadece malı devralanını zihninde mevcut bir sebebi kazandırıcı zaman aşımı için yeterli görürler.Buna MEFRUZ HUKUKİ SEBEB denir.Böyle bir sebebin zaman aşımıyla iktisaba götürülebilmesi için malın zilyedliğini eline geçirenin iyi niyetli olması lazımdı.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

5- BONA FIDES ( İyi Niyet)

Asli zilyedliği hukuki sebebe dayandıran kişi başkasının hakkını ihlal etmediğini düşünmeli ve kendini malik sanmalıdır ki kazandırıcı zaman aşımından faydalanabilsin. Yani bir hukuki sebebe dayanarak zilyedliği elde eden kimse iyi niyetli olmalıdır. Başlangıçta iyi niyetli olunması yeterlidir.Çağdaş Hukukumuzda kişi malı elinde bulundurduğu süre zarfında iyi niyetli olmalıdır.Aksi halde zamanaşımından faydalanamaz.
İyi niyet (bona fides) kazandırıcı zaman aşımı ile iktisabın subjektif şartını oluşturur. İyi niyetin esası zilyedliğin kazanılması anında namuslu ve şerefli şekilde hareket etmektir.
İyi niyet unsuru , klasik hukukta malı kazananın subjektif durumudur. Bu nedeler yanılmış olmasının sebebleri aranmazdı. İyi niyet unsuru tek başına anlam ifade etmez., hukuki sebeb unsuru ile birlikte bulunmalıdır.
Netice itibariyle
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Çalınmış veya gasbedilmiş bir mal zamanaşımıyla kazanılamaz.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Zilyedliğin ele geçirilmesi için hukuki bir sebep olmalıdır.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Zilyedliğin ele geçirilmesinde iyi niyet olmalıdır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

MÜLKİYETİN KORUNMASI

Roma Hukuku' nda mülkiyet başlıca üç davayla korunur.

A-ACTIO NEGATORIA IN REM ( Müdahalenin Men’i Davası)

Ayni hak iddiasıyla mülkiyetine müdahalede bulunan kimseye karşı açılır.Çağdaş Hukuku'’muzda da geçerli olan bir davadır.
Bir kimsenin örneğin geçit hakkına sahip olduğu iddiasıyla bir gayrimenkulden geçmeyi alışkanlık haline getirirse , müdahalenin men’i davası açılıyordu.Burada davacı mülkiyetini ispat etmekle yetinecek ,bir ayni hak iddiasıyla malikin malına müdahale eden kimse öne sürdüğü ayni hakkı kanıtlayacaktı.
Hakkına müdahale edilen malik davalıdan ileride başka müdahalelerin yapılmayacağına dair bir teminat verilmesini talep edebiliyordu.
Bu dava,ilk dönemlerde irtifak haklarına olan müdahaleleri önlemek için açılıyordu; ama dahas sonraları mülkiyetin korunması için açılmaya başlandı.

B-REI VINDICATIO ( İSTİHKAK DAVASI )

İstihkak davası ,zilyed olmayan malikin , mülkiyet hakkının tam ihlalinde malı hakimiyetinde bulunduran kimseye karşı açtığı ayni davadır. Yani zilyed olmayan malikin ,malik olmayan zilyede karşı açtığı davadır.
Bu dava halen ,Çağdaş Hukuku'’muzda da geçerli olan bir davadır.
İstihkak davasının amacı, mülkiyet hakkının tesbiti ve malın zilyedliğinin geri alınmasına yönelmektedirt. Bu davanın temeli , malik ile zilyed arasinda var olan bir hukuki iliski degil; malikin malı üzerinde sahip olduğu hakimiyeti ve malı talı takip ederdi.
Rei vindicatio da davacı , zilyed olmayan maliktir. Davacı fiili egemenliğini kaybetmiş olmasına rağmen hala maliktir.Davalı ise malı hakimiyetinde bulunduran ; fakat malik olmayan zilyedtir.Buradaki zilyed asli zilyed olmalıdır.Dava sonuçlanıncaya kadar davalının zilyedliği korunur.
Klasik dönemden önce bu dava ancak asli zilyede karşı açılabiliyor, vazülyete karşı açılamıyordu. Klasik dönemden sonra bu kural değiştirildi.Çünkü kendisine dava açılmasını istemeyen zilyed , ele geçirdiği malı kira yoluyla bir diğer şahsa devredebiliyordu.
Bu davada herkesin iddiasını ispatla yükümlü olduğu kuralı gereği davacı mal üzerinde mülkiyete sagip oldugunu ispat etmek zorundaydı. Malı devraldığı kişinin yardımını istemek veya malı zamanaşımı ile iktisap ettiğini veya diğer bir iktisap yolunu kanıtlamak sureti ile kendisine düşen ispat külfetini yerine getirirdi.Davacı iddiasını kanıtlayamazsa , mal davalıda kalırdı.
Bu dava en çok Formula Döneminde uygulanmıştır.Formula’da mahkumiyet paraya ilişkindi . Malın iadesi söz konusu değildi.Bir süre sonra praetor bu hükmü yumuşattı. “ Actio Arbitraria” ( seçenekli dava) ile davalı malı geri vermeyi kabul eder; ya da bedelini öderdi. Sistem dışı yargılamaya gelindiğinde ( Legis Actio’lar Dönemi ) ise davacı davayı kazanırsa davalı mutlaka malı geri iade etmek zorundaydı.
Formula usülüne göre davacı, davayı kazanırsa , davalı malı iade etmeyebilir. Bunun yerine malın bedelini malike ödeyebilirdi.
İcra usülünde ise mahkum edilmiş davalının malı aynen iade etmesi devlet gücüyle sağlanır aksi halde davalı icraya verilir.
İstihkak davasında haklı çıkan taraf malik olursa malını geri aldığı gibi şayet varsa malın semeerelerini de geri alabilirdi.Fakat bu durumda davalının iyi niyetine bakılır . Davalı kötü niyetli ise malı geri iade ettiği gib i elde ettiği , tükettiği hatta toplamayı ihmal ettiği semereleri dahi iade etmekle yükümlüydü.
İyiniyet sahibi zilyed , Klasik Hukuk Dönemi’nde Litis Contestatio ‘dan önce toplanmış semereleri geri vermek zorunda değildir.
Iustinianus Dönemi’nde ise iyi niyet sahibi zilyed topladığı semerelerin elinde kalanlarını geri vermek zorundaydı. Yalnızca tükettiği semerelerden sorumlu olmazdı.
İyi niyet sahibi zilyed hem Iustinianus Dönemi’nde hem de klasik hukuk döneminde davanın tesbitinden Litis Contestatio’dan sonra topladıkları semereleri iade etmeye , tükettiği semereleri ise tanzim etmeye mecburdu.
İstihkak davasında , davalı tarafta bazı durumlarda bir takım isteklerde bulunabilir , davalı bazı durumlarda itiraz hakkını kullanabilir.Rei Vindicatio davasında iki tür def'i ileri sürülebilir.

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Masraflar İçin Def'i :

Lüzumlu ; yani malın bakımı için yapılan masrafları ve malın değerini objektif olarak arttıran faydalı masrafları davacı davalıya ödemek zorundaydı.Davalı iyi niyetli, yani bu masrafları yaparken malik olduğu düşüncesiyle hareket etmişse , sahip olduğu hapis hakkını bir exeptio doli vasıtasıyla dermayan eder.Masraflar kendisine ödeninceye kadar malı iadeden kaçırabilirdi.
Davalının kişisel arzusuna göre yapmış olduğu lüks masrafları davacı ödemek zorunda değildi.
Klasik Hukuk döneminde , iyi niyet sahibi zilyed yani davalı zorunlu masrafların tamamını , faydalı masrafların ise malın değerini aşmayacak kadarını geri isteyebiliyordu.Lüks masrafları ise hiçbir şekilde istemiyordu.
Davalı eğer isterse mala eklediği malzemeleri esas mala zarar vermemek koşuluyla geri alabilirdi.
Zilyed, yani davalı şayet kötü niyetli ise klasik hukuk döneminde hiçbir masrafı istemeyemezken,Iustinianus döneminde zorunlu ve faydalı masrafları isteyebiliyor, lüks masraflar için de bu malları geri alabiliyordu.

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Ayni Haklar için Def'i :

Davalı olan zilyed davacı olan malik tarafından kendisine açılan istihkak davasında ,elinde bulundurduğu malı bir şahsi hak sebebiyle bulundurduğunu ileri sürer yani ayni hak iddiasında bulunabilir.

<!--[if !supportLists]-->C- <!--[endif]-->ACTIO PUBLICIANA IN REM

Bir res mancipi ‘yi traditio ile devralan kimseler başta olmak üzere praetor mülkiyetini cüz’i halefiyet yoluyla elde etmiş olan kimseler zilyedliğini kaybettikleri malları “ actio pucliciana in rem” ile geri isterlerdi.Bu dava mal üzerinde Quirites mülkiyetinin iktisabını sağlayacak olan kazandırıcı zaman aşımı zilyedliğinin geri alınmasına yönelirdi.
Bu davayı kazandırıcı zaman aşımının şartlarını kendisinde toplamış , ancak gerekli süreyi tamamlamamış olan kimseler zilyedliği kaybettikleri zaman açarlardı.
Bu davayı zaman aşımıyıla iktisaba elverişli bir malı bir hukuki sebebe dayanarak malik olmayandan teslim alan ancak zilyedliği kaybedeb iyi niyeti kimseler de açabilirdi.
Bu dava ius cicile mülkiyetine sahip malike karşı açılamazdı.Açıldığı zaman da gerçek malik mülkiyet def'ini ileri sürebilirdi.

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

MÜLKİYET ÇEŞİTLERİ

I – Ius Civile Mülkiyeti

Örf ve adete dayalı , sıkı şekil şartlarının sözkonusu olduğu bir dönemin mülkiyet anlayışıdır.Iuc Civile mülkiyetinin tesisi için üç şart gerekiyordu.
a) Hak sahibi ancak Roma vatandaşları olabiliyordu.Roma vatandaşlarından da hür olanlarla , baba egemenliği altında bulunmayanlara tanınıyordu.
b) Ius Civile mülkiyeti ancak res mancipi mallar üzerinde söz konusu olabiliyordu. Res nec mancipi mallarda ise yalnızca taşınır mallar Ius Civile mülkiyetine konu olabiliyordu.
c) Ius Civile mülkiyeti ,yalnızca Ius Civile ‘nin belirlediği mülkiyeti kazanma şekilleriyle devredilebilirdi.
<!--[if !supportLists]-->- <!--[endif]-->Res Mancipi à Mancipatio – In Iure Cessio
<!--[if !supportLists]-->- <!--[endif]-->Res Nec Mancipi à Traditio , In Iure Cessio
Ius Civile mülkiyeti Rei Vindicatio ile korunurdu.

II – Ius Gentium Mülkiyeti

Roma sınırları içerisinde yaşayan ; fakat Roma vatandaşlığı olmayan yabancılara hak tanıyan ve yabancılarla Roma vatandaşları arasındaki ilişkileri düzenleyen bu mülkiyet de Ius Civile mülkiyetine benzer bir biçimde korunur. Bu mülkiyet de traditio devir işlemini benimser.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

III – Praetor Mülkiyeti

Ius Civile’nin geçerli saymış olduğu mülkiyeti devir işlemleri gereği gibi yapılmaz ise mülkiyet karşı tarafa geçmiyordu.Fakat bazı durumlarda mülkiyetin karşı tarafa geçmemesi hakkaniyet ilkesine ters düşüyordu. İşte böyle durumlarda Roma’da oldukça geniş yetkilere sahip olan praetorlar tanıdıkları “ Actio Publiciana In Rem” adlı bir dava sayesinde mülkiyeti karşı tarafa geçiriyorlardı.Bu dava yalnız Roma vatandaşları tarafından açılabiliyordu.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

IV- Eyalet Mülkiyeti

Roma İmparatorluğu’nun İtalya arazisi dışında elde ettiği topraklara eyalet deniyordu.Buralarda eyalet mülkiyeti hakimdi.Buralar sonradan , bir savaş neticesinde alındıkları için devletin bir üst mülkiyetine tabi idi.Bu arazilerden faydalananların da bir alt mülkiyet hakları vardı.Bunlar bu araziler üzerinde belli ölçülerde tasarruf etme yetkisine sahipti. Öldükten sonra mülkiyet hakları mirasçılarına geçerdi.
Zaman içinde tüm mülkiyetler tek bir mülkiyet haline geldi.M.S. 292 yılında Impartor Caracalla ‘nın herkesi Roma vatandaşı ilan etmesiyle İtalya topraklarından da tıpkı eyaletlerdeki gibi vergi alınmaya başlanmış. Böylece ilk önce Ius Gentium daha sonra da eyaley mülkiyeti ortadan kalktı.
Iustinianus döneminde praetor mülkiyeti ve Ius Civile mülkiyetinin korunma şekilleri bir tutularak tek bir mülkiyet anlayışına geçilmiştir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

Müşterek Mülkiyet

Müşterek mülkiyet ,bir mal üzerindeki mülkiyet hakkının paylı olarak birden fazla kişiye ait olduğunu ifade eder.Buradaki pay mala değil hakka ilişkindir.Ortada tek bir mülkiyet hakkı vardır ,fakat bu mülkiyet hakkı paylara ayrılmıştır.
Müşterek mülkiyette her paydaş malik kendi payı üzerinde tasarruf edebilir.Mesela satabilir,rehin verebilir vs. Paydaşlardan biri malın tamamına tek başına sahip olmak isterse , diğer paydaşların hissesini devralmalıdır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

SINIRLI AYNİ HAKLAR

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Mülkiyetin gayri ayni haklar ( sınırlı ayni haklar ) , başkasının malı üzerinde kişilere tanınmış olan ayni haklardır. Sınırlı ayni haklarda doğrudan doğruya ,mallar üzerinde kurulmuş haklar olduğu için mülkiyet hakkı gibi ayni haklardandır.Fakat burada hak sahibine , başkasının malı üzerindeki mülkiyet hakkını tahdit eden bazı ayrıcaklıklar tanınmıştır.
Bu durumda iki tane ayni hak sahibi söz konusudur.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Mülkiyet hakkına sahip olan kişi
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Başkasının malını elinde bulunduran kişi
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Mülkiyet hakkı, kişiye fiili ve hukuki tasarruf yetkisi sağlar. Sınırlı ayni haklarda ise malın hukuki tasarruf yetkisi gerçek malikte kalır. Fiili tasarruf yetkisinin bazıları kısıtlı olarak sınırlı ayni hak sahibine geçer.
Sınırlı ayni haklar ,doğrudan doğruya mal üzerinde tesis edildiği için malikin şahsının değişmesi mülkiyet üzerindeki tazyik veya sınırlamayı değiştirmez.Örneğin bir taşınmaz maliki bir başkası lehine bir intifa hakkı kurduktan sonra bu taşınmazo üçüncü bir şahsa satsa diğer kişinin intifa hakkı devam eder.
Sınırlı ayni haklar dönemlere göre farklılıklar gösterirler.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
A – KLASİK DÖNEMDE SINIRLI AYNİ HAKLAR
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Taşınmazlara ilişkin irtifak hakları
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->İntifa Hakkı ( Usus + Fructus )
<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->Kullanma Hakkı ( Usus)
<!--[if !supportLists]-->4- <!--[endif]-->Semerelerinden yararlanma hakkı ( Fructus)
<!--[if !supportLists]-->5- <!--[endif]-->Kölelerin ve hayvanların hizmetlerinden yararlanma hakkı
<!--[if !supportLists]-->6- <!--[endif]-->Oturma Hakkı ( Sükna Hakkı
<!--[if !supportLists]-->7- <!--[endif]-->Rehin Hakkı (Pignus) ve ipotek hakkı
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
B - IUSTINIANUS DÖNEMİNDE SINIRLI AYNİ HAKLAR
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
1 – Ayni İrtifaklar
Taşınmazlara ilişkin irtifak hakları
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
2-Şahsi irtifaklar
<!--[if !supportLists]-->a- <!--[endif]-->Intifa Hakkı
<!--[if !supportLists]-->b- <!--[endif]-->Kullanma Hakkı
<!--[if !supportLists]-->c- <!--[endif]-->Semerelerinden Faydalanma Hakkı
<!--[if !supportLists]-->d- <!--[endif]-->Köle ve Hayvanların hizmetlerinden yararlanma hakkı
<!--[if !supportLists]-->e- <!--[endif]-->Oturma Hakkı ( Sükna Hakkı )
3- Rehin ve ipotek hakkı
<!--[if !supportLists]-->4- <!--[endif]-->Üst Hakkı
<!--[if !supportLists]-->5- <!--[endif]-->Uzun süreli icar hakkı
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
SINIRLI AYNİ HAKLARIN ORTAYA ÇIKIŞ NEDENLERİ
  • Başkasına ait bir malı kullanma amacı
  • Başkasına ait bir maldan istifade etme niyeti
  • Teminat gösterme gereği ( Bazı durumlarda)
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
IUSTINIANUS DÖNEMİNE AİT İRTİFAK HAKLARI
Ayni İrtifaklar
Şahsi İrtifaklar
Zırai İrtifaklar
Kentsel İrtifaklar
A – İntifa Hakkı
- Geçit Hakkı
- Sulara İlişkin İrtifaklar
B – Kullanma Hakkı
- Otlatma Hakkı
- Duvarlara İlişkin İrti.
C – Sükna Hakkı
- Su
- Işık Almaya İlişkin İrtifaklar
D – Kölelerin Hizmetlerinden Faydalanma Hakkı
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

I – AYNİ HAKLAR

İrtifakın konusunu teşkil eden gayrimenkulün köyde ve şehirde olmasına göre köy irtifakları ve şehir irtifakları şeklinde ikiye ayrılır.
Taşınmaz irtifaklarının temel özelliği bu hakların gayri menkul hakkı sahibinin değil , söz konusu hakka konu oluşturan egemen gayri menkulün menfaatine olmasıdır.Örneğin bir taşınmazı kullanma hakkına sahip olan kişi o taşınmaz üzerinde kazı yaparak su çıkardıysa , bu suyu başkalarına satarak kendi menfaatine kullanmak yerine gayrimenkulü sulayarak vs. onun menfaatine kullanmalıdır.
Şahıslara ilişkin irtifaklarda ise söz konusu haklar şahıs yararına kullanılır.
Gayrimenkul irtifaklarının söz konusu olabilmesi icin , iki tane taşınmaz olmalıdır.Bu irtifaklar bir taşınmaza , başka bir taşınmaz lehine bazı sınırlar getirir.Tahditten yararlanan taşınmaza Müstefit ( Hakim ) Gayrimenkul ; tahdide maruz kalan taşınmaza ise Hadim ( Mükellef) Gayrimenkul adı verilir.
Gayrimenkul mükellefiyetinin kapsamı 2 ye ayrılır.
A - OLUMLU İRTİFAKLAR
Herhangi bir faaliyetin yapılmasına izin verme şeklinde olabilir. Örneğin : Su geçirme , otlatma vs.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
B – OLUMSUZ İRTİFAKLAR
Yapılmaması gereken bir fiilin yapılmaması , bir faaliyetin yapılmayacağının taahhüt edilmesi sözkonusudur. ( Kentsel İrtifaklarda yaygındır.)
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Köy arazileri üzerindeki irtifaklar ilk önce çıkan irtifaklardır ve bunların en eskileri iter ( başkasının arazisinden yaya veya atlı olarak geçmek ) ; actus ( Hayvan geçirme ) ; via ( yaya, sürülerle veya arabayla geçme ) denilen irtifaklardır. Bütün bu irtifaklar maddi olmayan mal niteliğinde olan res mancipi ‘dir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Şehir irtifakları ilerleyen devirlerde şehirde oturmanın öneminin arttığı zamanlarda ortaya çıkmıştır.Res Nec Mancipi sayılan bu irtifaklara örnek olarak yağmur suyunu komşu gayrimenkule akıtmak irtifakı ,kendi binasını komşu binaya yaslamak irtifakı vs.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Roma ‘da irtifakların mevcudiyeti ve dolayısıyla mülkiyet hakkının irtifaklarla aşırı sınırlandırılması önlemek için 3 şart arar.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Devamlılık
İrtifak hakkı,lehine irtifak mevcut olan gayrimenkul malikine devamlı denebilecek bir fayda ve kullanım sağlamalıdır. Sınırlı olacak bir sebeple irtifak tesi edilemez. Mesela yağmur suyu birikintisi üzerinde irtifak olamaz.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Yakınlık
Yükümlü gayrimenkul irtifaktan yararlanan gayrimenkule irtifakın kullanılmasını mümkün kılacak yakınlıkta bulunmalıdır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Fayda
İrtifak bundan yararlanan gayrimenkulde objektif olarak fayda temin etmelidir. Faydalanan gayrimenkulün sadece o sıradaki malikinin subjektif yararı , irtifak için yeterli değildir.İrtifak gayrimenkulde faydalı olmalıdır. Sadece gezinti için irtifak tesis edilemez.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
AYNİ İRTİFAKLAR VE ŞAHSİ İRTİFAKLAR ARASINDAKİ FARKLAR
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Kişisel irtifaklarda kişilerin menfaati ,taşınmaz irtifaklarındaysa taşınmazın menfaati önemlidir.
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->Kişisel irtifaklar başkasına devredilemez ve mirasçılara geçmez . Taşınmaz irtifakları başkasına devredilebilir ve mirasçılara geçebilir.
<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->Kişisel irtifaklar belli bir süre için yapılırlar ve o süre sonunda irtifak hakları ortadan kalkar. Taşınmaz irtifaklarıysa devamlı olarak yapılırlar. Süresizdirler.
<!--[if !supportLists]-->4- <!--[endif]-->Şahsi irtifakların kapsamı daha geniştir,taşınmaz irtifaklarının yetkileriyse daha sınırlıdır.
<!--[if !supportLists]-->5- <!--[endif]-->Gayrimenkul irtifakları maddi anlamda birbirine yardımcı olan taşınmazlar üzerinde kurulur.Bunun için gayrimenkul irtifakları hakim gayrimenkulden ayrı devredilemez.
<!--[if !supportLists]-->6- <!--[endif]-->Gayrimenkulü zaman aşımıyla kazanan üzerindeki irtifak hakkını da kazanmış olur.
<!--[if !supportLists]-->7- <!--[endif]-->İrtifak hakları ,bölüştürülüp ,hisseli şekilde kullanılamaz.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
AYNİ İRTİFAKLARIN TESİSİ VE SONA ERMESİ
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Hem köy irtifakları hem de köy irtifakları için in iure cessio ile kurulabiliyordu. Köy irtifakları res mancipi olduğundan bunlar ilk devirlerde mancipatio ile de tesis edilebiliyordu.
Ölüme bağlı tasarruflarda veya bir gayrimenkulün mülkiyetini devreden malikin , bununla komşu olan diğer gayrimenkulü lehine irtifak hakkını mahfuz tutması suretiyle de irtifak hakkı doğabiliyordu.
En eski köy irtifakları M.Ö. 1nci yüzyılda yasaklanıncaya kadar zaman aşımı ile de iktiasap edilebiliyordu.
Iustinianus irtifakların şekilsiz bir anlaşma ile kurulabileceğini kabul ettikten başka 10 veya 20 yıllık zaman aşımıyla da iktisap edilmesine izin vermiştir.
Çağdaş Hukukumuzda irtifak hakkının kurulabilmesi için tapuda tescil işlemi yapılmalıdır.
Mükellef vey faydalanan gayrimenkulun ortadan kalkmasıyla irtifak sona erdiği gibi irtifakla ilgili iki gayrimenkulün tek bir kimsenin mülkiyetine girmesi irtifakın sona ermesine sebep oluyordu.
Tarafların anlaşarak in iure cessio yoluyla irtifaktan vazgeçmesi de mümkündür.
İki yıl süreyle köy irtifaklarının kullanılmaması bu irtifakların hukuken de sona ermesi sonucunu doğuruyordu.Buna karşılık şehir gayrimenkulleri üzerindeki irtifaklarda irtifaka aykırı bir durumun bir yıl devam etmesi sona erme nedenidir.Mülkiyet hakkı bu suretle irtifaktan kurulmuş olur.Bu süreler Iustinianus döneminde 10 veya 20 yıla çıkmıştır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
GAYRİMENKUL İRTİFAKLARININ KORUNMASI
Klasik devirde vindicatio servitutis ( Iustinianus Hukukunda actio confessoria ) denilen ayni dava ile korunuyordu. Bu dava irtifak hakkının kullanılmasına izin vermeyen ,yükümlü gayrimenkulün o sıradaki malikine veya zilyedine açılıyor ,irtifak hakkının tesbiti ve serbestçe kullanımın sağlanması talep ediliyordu.
Bazı köy gayrimenkul irtifaklarının kullanılması praetorun tanıdığı bazı özel interdictum’larla korunuyordu.
Konusu yapmak olan şehir taşınmaz irtifaklarında da müstefit taşınmazın zilyedliğine engel olunmuşsa yine bazı interdictumlarla korunma yoluna gidilirdi.

ŞAHSİ İRTİFAKLAR

A- İNTİFA HAKKI ( Usus + Fructus)

En önemli şahsi hak , intifa hakkıdır. İntifa Hakkı başkasına ait bir malı kullanma ve semerelerinden yararlanma hakkı veren bir sınırlı ayni haktır.
İntifa Hakkı kurulduktan sonra mülkiyetin malike verdiği yetkilerden usus (kullanma) ve fructus ( semerelerinden faydalanma) intifa hakkı sahibine geçer , malik ise çıplak mülkiyeti muhafaza eder. Malik üzerinde intifa hakkı bulunan malı başkasına satıp devredebilir ancak yeni malik malın mülkiyetini intifa hakkı ile sınırlandırılmış olarak devralır, başka bir ifadeyle intifa hakkı malın yeni malikine karşı da ileri sürülebilir.
İntifa hakkı sahibi mal üzerinde onun niteliğini değiştirecek şeyler yapamazdı. Mesela bir elma bahçesini tarlaya , bir özel hamamı genel hamama dönüştüremezdi.Fakat Iustinianus malın değerini artıracak değişikliklerin yapılmasına , amaca ; kullanım amacına aykırı olmamak şartıyla izin vermiştir.
İntifa Hakkı sahibi hakkından faydalanırken iyi bir aile babası gibi malın özüne zarar verecek davranışlardan kaçınmalıydı.
İntifa hakkı kural olarak tüketilemeyen , gayri misli ve semere veren mallar üzerinede kurulabilirdi.Tüketilebilen ve misli bir mal olmasına rağmen para üzerinde de intifa hakkı kurulabileceği kabul edilmişti.
İntifa hakkının konusu olan malı kullanma yanında hak sahibi maln tabii veya hukuki semerelerinden yararlanırdı.Semereler zilyedliğe geçirilmek suretiyle intifa hakkı sahibinn oluyurdu.
Sürülerde durum biraz farklıydı. Hak sahibi bir sürüde doğan tüm yavruların maliki olamaz . Öncelikle sürüde herhangi bir nedenle eksilen başlar tamamlanır ,daha sonra da geriye kalanalar semere olarak intifa hak sahibine kalırdı.
Üzerinde intifa hakkı kurulan bir kölenin çocukları semere sayılmazlar. Bu yüzden bunlar intifa hakkı sahibine değil , gerçek malikin mülkiyetine dahil olurlar.
İntifa hakkı sahibi bu hakkını bir başkasına kesinlikle devredemez. Bir mal üzerinde intifa hakkı kurma yetkisi yalnızca malike aittir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
İntifa hakkı sahibi söz konusu malı şahsi hakkına dayanarak kiraya verebilir.Fakat bu durumda da gerçek malike karşı sorumlu olan yine intifa hakkı sahibidir.
İntifa hakkı mirasçılara geçmez.
Maliki intifa hakkı sahibinin verebileceği zararlara karşı koruyan etkin yol praetorlarca tanınan cautio usufructuaria ‘dir.
Diğer irtifaklar gibi intifa hakkı da in iure cessio ile tesis edilebiliyordu.Ölüme bağlı bir tasarrufla tanınması da mümkündü.Mülkiyeti devreden kişi intifa hakkını kendisi için saklı tutabilirdi ( dedeutio ususfructus) . Eyalet arazileri üzerinde intifa hakkı bir antlaşmayla da kurulabilirdi.Iustinianus daha sonra bunu tüm mallar için kabul etti . Yine diğer irtifaklarda olduğu gibi malikin müsamaha gösterip bir itirazda bulunmaması ile de zımnen kurulabilirdi.
Intifa Hakkı yine bir in iure cessio işlemiyle sona erdirebiliniyordu. Diğer sona erme nedenleri:
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->İntifa hakkı sahibinin ölümü
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->İntifa hakkı sahibinin capitis deminutio ‘ya uğraması
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->İntifa hakkı ile mülkiyetin aynı kişide birleşmesi
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Malın telef olması
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->İntifa hakkı süresinin bitmesi
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->İntifa hakkı sahibinin vazgeçmesi
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Gayrimenkullerde 2 yıl , menkullerde 1 yıl kullanılmazsa intifa hakkı sona eriyordu.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Klasik devirde intifa hakkı ilk önceleri özel interdictumlarla korunuyordu . Daha sonra diğer irtifak haklarını da koruyan vindicatio servitutis ( diğer isimleriyle vindicatio ususfructus ; actio confessiora ) ile de korunmuştur.

B – İNTİFA HAKKI BENZERİ ( Quasi Ususfructus)

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Yalnızca tüketilemeyen mallar üzerinde kurulan intifa hakkının tüketilebilen mallar üzerinde de kurulabilmesidir.
İntifa hakkı benzeri ,Principatus zamanında çıkarılmış bir senatus kararı ile kabul edilmiştir.Bu karara göre açık mal vasiyetiyle bırakılan malların tamamı üzerinde intifa hakkının geçerliliği kabul edilmiştir.Bu mallar arasında tüketilebilen mallar var ise bunların mülkiyeti intifa hakkı sahibine geçer. Bu kişinin ölmesi veya intifa hakkının kaybolması , sona ermesi durumunda aynı ölçüde ve aynı nitelikte malın iadesi borcu doğardı.İadeyi teminat altına almak için intifa hakkını kazanan mirasçı bir teminat (Cautio) verirdi.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

C – KULLANMA ( Usus )

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Başkasına ait, tüketilemeyen bir malı bozmadan ve kullanım özelliklerini , malın içeriğini değiştirmeden kullanma hakkıdır.Bir diğer şahsi hak olan usus’ta hak sahibinin başkasına ait mal üzerinde sadece kullanma hakkı vardı ancak semerelerinden faydalanamazdı.
İntifa hakkından farklı olarak usus’un kullanılması başkasına bırakılamazdı. Iustinianus bir ev üzerinde usus hakkı olan ve bu evde oturan kimsenin fazla bir odayı kiraya verebileceğini kabul etmiştir.
Kullanma hakkı da intifa hakkında olduğu gibi vindicatio usus ile korunur. Interdictum’larla da zilyedliği korunur.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

D - SÜKNA HAKKI ( Habitatio )

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Başkasına ait bir evde bir ayni hakka dayanarak oturma hakkıdır. Iustinianus döneminde şahıs lehine bir irtifak hakkıyken , Klasik dönemde başlı başına bir ayni hak çeşidi idi.
Iustinianus döneminde sükna hakkının kurulması , kaybedilmesi ve korunması konusunda , intifa hakkı prensipleri uygulanıyordu.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

E – KÖLELERİN VE HAYVANLARIN HİZMETLERİNDEN YARARLANMA HAKKI

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Köleler ve hayvanların hizmetleri üzerinde irtifak bulunabiliyordu.Başkasına ait kölelerin hizmetlerinden faydalanılabileceği Klasik Devirde kabul görmüştür. Hayvanlar üzerinde böyle bir şahsi irtifakın olabileceği esas itibariyle Iustinianus hukukunun getirdiği bir düzenlemedir.
Kölelerin ve hayvanların hizmetlerinden yararlanma hakkının tesisi , korunması ve sona ermesi hakkında ; intifa hakkında kullanılan kurallar geçerlidir.

F – GAYRİ MUNTAZAM İRTİFAKLAR

<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Gayrimenkul irtifaklarının , şahıs lehine irtifak şeklinde kurulmasıdır.Yani bir gayrimenkul maliki kendi malı üzerinde başka bir şahsın bir takım faaliyetlerde bulunması veya onun adına bazı faaliyetlerden vazgeçmeye razı olur.
Gayri muntazam irtifaklarının gayrimenkul irtifaklarından farkları :
  • Gayri menkul irtifakları bir taşınmaz lehine kurulur ve o taşınmazın maliki değişse bile devam eder. Ancak gayrimuntazam irtifaklarında ayni hak belli bir şahıs için kurulur ve onun ölümüyle son bulur.
  • Gayri muntazam irtifaklarının kuruluşu tamamıyla Ius Commune ve Pandekt Hukuku’nun eseridir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->

DİĞER SINIRLI AYNİ HAKLAR :

1-Uzun süreli Kira Hakkı ( Emphyteusis )
Klasik hukuk döneminde bulunmayıp , Iustinianus döneminde ortaya çıkan ve irtifak haklarından sonra hukuki dayanak bulan diğer sınırlı ayni haklardan ilkidir.Bu hakkın kökeninde kamuya ait boş arazilerin vectigal denilen yıllık kira karşılığında işlenmek ve yararlanmak üzere fertlere bırakılması bulunmaktadır. Bu Hak genel olarak hasılat kirasına benzer.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Roma ‘da uzun vadeli kiranın iki temek şekli vardır.
A – Ius Perpetuum ( Devamlı Hak )
Bu hak Roma kökenli imparatorluk hazinesine ait taşınmazlar üzerinde oluşturulan ve bu hazine arazilerinin özel şahıslara senelik olarak kiralanmasıyla oluşan bir haktır. Ücretini düzenli olarak ödeyen hak sahibi arazinden çıkarılamaz.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
B - Ius Emphyteuticarium
Bu işlemle Yunan kökenli , imparatorun kendi şahsi mal varlığına dahil taşınmazlar çok uzun süreler için kişilere kiralanırdı.
Ius Perpetuum daimi bir tahsis iken , ius emphyteuticarium vadeli geldikçe yenilenen bir tahsisti.
Ius perpettuum için ödenen kiraya vertigal ;ius rmphyteuticarium için ödenen kiraya Canon denirdi.
Taşınmazların bu tür tahsisinin niteliği tartışma konusuydu.Kimileri bu tür tahsislerin bir alın satım sözleşmesi olduğunu kimileri de kiralama işleminden ibaret olduğunu savunuyordu. İmparator Zeno V. Yüzyılda çıkarıdğı bir emirnameyle bu karmaşıklığa bir çözüm getirdi.Buna göre uzun süreli icar hakkı kendine özgü bir ayni hak olarak kabul edildi ve buna göre:
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Hak sahibi, mal sahibine her sene belli bir ücret ödeyecek , buna karşılık taşınmazdan tek başına yararlanacaktı. Hak sahibinin ödediği ücretde herhangi bir artma veya azalma olmayacaktı.Hak sahibi araziye gerekli dikkat ve özeni göstermek , onu tahrip etmemekle yükümlüydü.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Bu hakkın sahibi , hakkını satıp devredebiliyor , rehin verebiliyor ve bu hak mirasçılara geçebiliyordu.Hak sahibi , taşınmaz üzerinde , malikin bütün imkanlarını kullanırdı.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Hak sahibi hakkını bir başkasına satıp devir edebilirdi.Ancak satıştan önce malike haber vermesi gerekirdi.İki ay içinde malik önalım hakkını kullanarak hakkı satın alabilir veya satışa razı olarak satış bedelinin bir kısmını alırdı.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
HAKKIN SONA ERMESİ :
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Bu hak şu hallerde sona ererdi.
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Hakka konu olan taşınmazın tahribi durumunda
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Hak sahibinin kendi isteğiyle hakkından vazgeçmesiyle
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Hak sahibinin , hakka konu olan taşınmazı satın alması durumunda
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Senelik ücretin arka arkaya 3 yıl ödenmemesi durumunda
<!--[if !supportLists]-->· <!--[endif]-->Zaman aşımı ile
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
HAKKIN KORUNMASI :
Emphyteusis sahibi rei vindicatio ‘ya benzeyen bir dava ile korunur. Emphyteusis hakkını koruyan davaya actio in rem vectigalis denir.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
2- Superficies ( Üst Hakkı )
Bir kimse başkasının arazisi üzerinde bir bina inşa ederse “üst araziye tabi olur” kuralı gereği arazinin sahibi, binanın da maliki oluyordu. Fakat konut ihtiyacını karşılamak üzere kamuya ait araziler üzerinde fertlerin ücreti karşılığında bina yapabilecekleri kabul edilmişti.Superficies denilen bu hak devredilebiliyor ve mirasçılara geçebiliyordu.
Üst hakkı sahini interdictum de superficiebus ile bu hakkını koruyabiliyordu.Iustinianus döneminde ise üst hakkı sahibinin bir ayni hak davasıyla da bu hakkını koruyabileceğine karar verildi. Bu dava “Quasi in rem actio” idi.
Üst hakkı sahibinin toprağın malikine ödediği kiraya “ solarium” denir .
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
ÜST HAKKININ SONA ERMESİ
Bu hak şu durumlarda sona ererdi.
  • Binanın telef olmasıyla
  • Hak sahibinin hakkından feragat etmesiyle
  • Mülkiyet hakkıyla üst hakkının aynı şahsa ait olmasıyla
  • Zaman aşımıyla
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
3 – Rehin ve İpotek Hakkı
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Borçlu tarafından alacaklıya verilen bir teminat hakkıdır. Borç ödenemediği zaman alacaklı borçluya ait bir mal üzerinde kurulmuş olan bu haktan yararlanarak o mal üzerinde bir tasarrufta bulunur ve alacağını bu yolla tahsis etmiş olur.Verilen bu teminata obligatio rei veya obligate ( bağlı mal ) denir.
Rehin hakkının olabilmesi için mutlaka bir alacak hakkının bulunması gerekir.Yani rehin hakkı fer'i , ikincil bir haktır.
Yani rehn hakkı hak sahibi olan alacaklıya üzerinde rehin hakkı kurulan malı , karşı taraf borcunu ödemediğinde satmak ve bedelinden alacağını almak yetkisini sağlayan fer'i bir ayni haktır.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
ROMA HUKUKUN’DA BAŞLICA REHİN HAKKI AŞAMALARI
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
  • FUDICIA :
Romalılar ayni teminat olarak önce zamanımızda inançlı akit denilen fiducia ‘yı kullanmışlardır.İnançlı akit denilen bu işlemle bir malın mülkiyeti sonradan , sonradan geri alınmak üzere mancipatio veya in iure cessio ile başkasına devredilmekteydi.Fiducia alan kişi borçlu borcunu ödediği zaman malı iade etmek zorundaydı.
Mülkiyeti makledilen malın zilyetliği genellikle borçluda kalırdı. Alacaklı malı satabilirdi ; fakat borçlu borcunu ödemişse actio fiduciae ile sorumlu tutulurdu.
Semere olarak elde ettiği miktar üzerinden borcun tutarını aşan miktarını borçluya vermek zorundaydı.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
  • PIGNUS :
Borçlunun ,borcunu ödeyene kadar , taşınır veya taşınmaz bir malının mülkiyetini devretmeden sadece zilyedliğini devretmesi şeklinde yapılan daha basit bir teminattır. Bu zilyedlik kazandırıcı zaman aşımıyla mülkiyeti kazandırmıyordu.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
  • PIGNUS CONVENTIO
Zilyedlik ve mülkiyet karşı tarafa geçmeden malın borçlıunun elinde kalması ve alacaklıyla anlaşma yaparak teminat verilmesiydi. Buna rehin anlaşması denirdi. Daha sonraları bu teminata hypotheca denildi.
Zilyedliğin nakli yoluyla yapılan teminat Pignus ‘tur. Zilyedliği nakletmeden gösterilen teminat ise hypotheca dır. Her ikisi de ayni haktır. Davaları aynıdır.Actio Serviana veya actio hypothecaria in rem . Bu davalar herkese karşı açılabilir ve malikin değişmesiyle yok olmaz.
Eskiden rehinli alacaklı malını alamıyorsa ve alacağı ödenmiyorsa malın maliki olabilirdi. Daha sonraları ancak malı satmak ve bedeliyle alacağını temin etmek , fazlasını borçluya bırakmak zorunluluğu doğdu.
Iustinianus döneminde ise şayet rehin verilen mala belli bir süre boyunca aşıcı çıkmazsa mülkiyet alacaklı da kalıyordu.
Eğer sahibi izin verirse başkasına ait bir mal da rehin gösterilebiliyordu.
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
REHİN HAKKININ KURULMASI VE KAYBEDİLMESİ
<!--[if !supportEmptyParas]--> <!--[endif]-->
Rehin hakkı , ölüme bağlı bir tasarrufla , hakim kararı ile , tarafların anlaşması yoluyla kurulabilirdi.
Malın telef olması rehin hakkını sona erdirir.Fer'i bir ayni hak olduğundan rehinle teminata bağlanmış alacağın ifa veya diğer sebeplerle ortadan kalkması halinde rehin hakkı da sona ererdi.
Alacaklının malı satması mal üzerindeki bütün rehin haklarını ortadan kaldırırdı.
Rehin hakkı tarafların anlaşmasıyla sona erdiği gibi rehin hakkı sahibinin tek taraflı iradeyle rehin hakkından vazgeçmedi mümkündü.
Mülkiyet hakkı ile rehin hakkının aynı kişide birleşmesi veya alacaklı ve borçlu saıfatlarının aynı kişide toplanması halinde rehin hakkı sona ererdi.